14 Mayıs’ta Genel Seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. TBMM’nin yeni yapısı belli olurken cumhurbaşkanının kim olacağı netleşmedi ve seçim ikinci tura kaldı; mevcut iktidar cumhurbaşkanlığını kaybetti, muhalefet ise istediği orana şimdilik ulaşamadı.
Ülke seçmeni; mevcut tek adam rejiminin bağlıları, mevcut rejimin çöpe atılması gerektiğini düşünenler ve de sandığa gitmeyenler yani rengini belli etmeyenler olarak üçe bölündü. Bir tarafta; Allah ile aldatanlar, yaptıkları yolsuzlukları alkışlattıranlar, camilere kürsü kurdurup miting yapanlar, önce “Biz bütün milliyetçiliği ayaklar altına almış iktidarız” deyip sonra da “yerli ve millî” olduklarını iddia edenler, PKK ile Habur’da, Oslo’da, Dolmabahçe’de buluşanlar, çadır mahkemeleri kurduranlar, TRT’de PKK eliyle kendilerine oy devşirmeye çalışanlar, devletin tüm imkânlarını sınırsızca ve domuzdan kıl koparırcasına kullananlar, uçakta sızanları unutup seccade-şampanya edebiyatı yapanlar, “doktor dövebiliyoruz” diye övünenler, taş atanlar/attıranlar, domuz bağcılar, Gaffar Okkan’ın katilleri, bayrak ve millet tanımayanlar, kadını yok sayanlar/sahiplendirenler, ahiret öncelikli nesiller yetiştirme derdinde olanlar, Sinan Ateş’in katledilmesini örtbas etmeye çalışanlar ve de partisinin kuruluş amacını unutup ganimet peşinde koşanlar… Diğer bir tarafta iki kırmızı çizgisi bayrak ve vatan olanlar, Devlet’imizin kuruluş ilkelerine saygılı, laik bir hukuk devletinde yaşamak isteyenler, insan haklarını, doğayı önemseyenler, eğitime, bilime, sanata, düşünce özgürlüğüne değer verenler… Bu iki grup 14 Mayıs’ta sandık başında idi. Üçüncü grup yani yaklaşık 8 milyon seçmen ise sandığa gitmedi. Nedenini elbette en iyi kendileri biliyordur. Hastalık, yaşlılık, ulaşım sorunları vs. gibi nedenlerle vatandaşlık görevini yerine getiremeyenleri tenzih ediyoruz.
İktidar ve yanlısı ilk gruptakiler inandıkları “dava” uğruna yoksulluğu, yolsuzluğu, ahlak dışılığı, yok sayılmayı kabullenmişlerden oluşan bir kitle; sormuyor, sorgulamıyor, gelen talimat doğrultusunda hareket ediyor. Ülke seçime gittiğinde ne yapılması gerektiğini ağa babaları söylüyor. Tipik bir örnek Şevki Yılmaz’ın sözleri. Şöyle diyor: “700 ton altınımız var, Merkez Bankası’nda şu kadar dolarımız var diyorsunuz. Kime bırakacaksınız? Bu hırsızlara mı?” (Basın, 2022 https://teyit.org/analiz/eski-milletvekili-sevki-yilmazin-sarf-ettigi-iddia-edilen-cumleler)
Başarılı bir propaganda süreci sergileyen ikinci grup yani muhalefet, her ne kadar iktidarın ağır yalan ve iftiraları ile karşı karşıya kalsa da günümüz iletişim teknolojileri ile bu şer okları hemen etkisiz kılınabiliyor… Etliye sütlüye karışmadığı görünen üçüncü grubun da 28 Mayıs’ta yani ikinci turda sandığa gitmesi bekleniyor; kendi gelecekleri için ya da varsa çocukları, torunları için…
14 Mayıs seçiminin sonucunda dürüstlüğün, tercih edilmeyen bir ahlak özelliği olduğu, tercihin “çalıyor” bana da pay düşüyor yönünde olduğu, yolsuzluk ve yoksulluğun paralel yürüdüğü görüldü.
Şimdi yeniden “Haydi Türkiye” diyeceğiz ve sandık başına gideceğiz. Ancak özgür irademize baskı yapılmasını önlemek için bazı gerçekleri de bilmekte, hatırlamakta yarar var. Bu gerçekler yüz yıl öncesinde de vardı, bugün de var. 13. Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu Atatürk için “O’nu anlamaktan uzaklaştık sadece anar olduk.” demişti 14 Mayıs öncesinde. İkinci tur öncesinde biz de Atatürk’ün bazı uyarılarını hatırlatalım:
“Temsilci Kurul, ne üzüntüye ve bezginliğe düşmüştür ve ne de kutsal ödevlerinde milletin ve vatanın esenliği için gerekenleri anlayamayacak bir bilinçsizliğe düşmüştür.”
“İşi kaderciliğe bırakamazdık!”
“Aldatmak için yaratılan kin ve hırs ürünü propagandalar!”
Nutuk’ta yer alan, İngiliz’in adamı Sait Molla’nın mektuplarını bilirsiniz. Sait Molla’nın seçim stratejisi şuydu: Bol para dağıtarak halkın kafasını karıştırmak! (8. Mektup)
Atatürk’ten sonra siyaset, dincilik-laiklik karşıtlığı üzerine oturtuldu. İç güçler ve dış güçler eliyle ve birlikteliğiyle sistem böyle kuruldu ve sürüyor ve bu sistem üç çeyrektir nalıncı keseri gibi neredeyse hep aynı tarafa yontuyor!
Dini çıkar ve koltuk için âlet edenlere elinizi kaptırırsanız kolunuzu alabilmek için taviz üstüne taviz verirsiniz. Gelinen nokta budur. İlk ve temel hedef dinciliğin önünün kesilmesidir.
Şeriatçı ve de dinbaz; vatan, millet, bayrak tanımaz! Bunu unutmak şehitlere ihanettir!
Tercih milletindir; ya dincinin oyuncağı olarak köşesini/koltuğunu koruduğunu düşünmeye devam edecek ya da gerçek bir demokrasi mücadelesi içinde olacak!
28 Mayıs’ta sandık başına gidip oyumuzu kullanacağız. Oy pusulasına tercih mührünü basarken Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözlerini bir kez daha düşünelim. Şöyle demişti çağlar üstü Lider’imiz: “Efendiler, saygıdeğer ulusuma şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki asıl özü çok iyi analiz etmek dikkatinden bir an geri kalmasın!”
Ülkesini düşman zilletinden kurtarana, Devlet’ini kurana suikast düzenleyenleri unutmayalım. Temel sorunun, bunların uzantısı olan damarla mücadele olduğunu da unutmayalım.
Atatürk Cumhuriyeti’ne ve demokrasiye inananlar başarmalıdır…
“Yapar mıyız yaparız, temiz sayfa açarız!”
Haydi, bu işi tamamlayalım!
Canan Murtezaoğlu