İzmit Tümen Komutan Vekili’nden 9 ve 10 Ocak’ta gelen iki telgrafa göre -duyulanlara dayanılarak- iki çatışmadan sonra Yahya Kaptan öldürülerek ele geçirilmiştir. (1920)
Mustafa Kemal Paşa ertesi gün Tümen Komutan Vekili’ne şunu sorar: “İstanbul’dan gelen birlik komutanına, benim tarafımdan bildiri yapılmış mıdır?” Üç gün sonra Komutan Vekili şu bilgiyi verir: “Kendi yaptığım soruşturmadan çatışma olmadığı ve sadece Yahya Kaptan teslim olduktan sonra, köy dışında kesici âletle öldürülmüştür. Kafatasının olmaması bunu doğrulamaktadır.”
Mustafa Kemal Paşa, “bu uğursuz haber”üzerine İstanbul örgütüne telgraf çeker ve şu soruyu sorarak yanıt ister: Yahya Kaptan’ın teslim olduktan sonra bilerek şehit edilmesinde kimlerin eli ve etkisi vardır?
Kara Vasıf ve Şevket Beylerden gelen cevaba göre; Yahya Kaptan yakalanıp köy dışındaki karakol yerine götürülürken, yakın bir yerden on kadar haydut ateş açmış, Yahya Kaptan kaçmaya çalışmış ve vurulmuştur. Yahya Kaptan Ulusal Güçler adına fenalıklar yaptığından hükümet kovuşturma istemiş ancak İstanbul Örgütü bunu önlemeye çalışmıştır!!! Hükümet de gizlice ve birdenbire asker gönderince sonuç böyle olmuştur!
Atatürk şöyle der: “Efendiler, ‘köy dışındaki karakola götürülürken etraftan ateş edilmiş! Kaçmaya kalkışmış, bu sırada öldürülmüş!’ Bu söylenilenin, bu gibi suikastlerde bir formül gibi kullanıldığını anlamamak için çok bön olmak gerekir. Yahya Kaptan’ı yok etmek için birlikte çalıştıkları ve karar verdikleri, hükûmetin gizlice, birdenbire olup bitti yapıvermiş olduğu hakkındaki söz de dikkat çekicidir. İstanbul’da, Jandarma’dan, İstanbul Muhafız Alayı’ndan subay, er ayrılıyor…. İstanbul’da duruma egemen olduğunu iddia eden örgüt başkanlarımız bunu öğrenemiyorlar!”
Mustafa Kemal Paşa İstanbul örgütüne tekrar sorar: “Yahya Kaptan’ın öldürülmesi işini önemle izleyen ve hesabını soran özellikle İstanbul’da pek çok kimseler vardır. Gerçeğin belirtilmesine yaramak üzere yaygın olarak söylendiği bildirilen fenalıkların neler olduğunun tez elden bildirilmesi rica olunur.”
Cevap iki maddeden oluşmaktadır: “1) Yahya Kaptan’ın teslim olduktan sonra öldürüldüğünü işittik. Soruşturuyoruz. Sonucu bildireceğiz. 2) Onun öldürülmesine neden; hiçbir kimseyi dinlememesi, Ulusal Güçler adına açıkça kötülük, eşkiyalık yapması ve eşkiyayı öteden beri saklaması veya gösterilen yere gitmesi için verilen emirleri dinlememesi üzerine, hükûmetin, kendisine köylerden ve etraftan başvuranların diretmelerine dayanamayarak kendiliğinden ve kurulunuzun haberi bile olmadan işe girişmesidir Efendim.”
Atatürk şöyle der: “Muhterem Efendiler, telgrafın, ikinci maddesindeki, onun hiç kimseyi dinlememesinin öldürülmesine neden olarak gösterilmesi hiç doğru olamaz. Rahmetli şehit, beni dinliyordu, benden emir alıyordu. Verdiğim emre göre hareket ediyordu. Başka bir makama veya kişilere bağlı olduğunu, onlardan emir alması gerektiğini kendisine emretmemiştim. Bu nedenle, İstanbul’dan her önüne gelenden, İçişleri Bakanı’ndan, Jandarma Komutanı hain Kemal Paşa’dan verilen emirleri dinlememesi, aslında istediğimiz şeydi. Ulusal Güçler adına, eşkiyalık ve kötülük yapanın da kendisi olmayıp, Küçük Aslan çetesi gibi haince özel bir amaçla kuruldukları belgelerden anlaşılmış olan çeteler olduğu ve Yahya’nın bunları eşkiyalık yapmaktan önlemeye çalıştığı da, sözlerine güvenilmek gereken kişilerin soruşturmalarıyla kanıtlanmıştır.”
Yahya Kaptan Tavşancıl’da sarıldığı sırada, Gebze Müdafaa-i Hukuk Heyeti Başkanı ile Gebze Kaymakamı Fevzi Bey ortak imza ile, üzücü olay daha olmadan şunu yazarlar: “Vatanı için çalışan böyle bir insana karşı yapılan bu işlemin, pek haksız olduğu yüce komutanlığınızca bilinmektedir. Adı geçenin kurtarılması için ne gibi bir işlem yapılacağının emirle bildirilmesini makine başında bekliyoruz.”
İzmit dolaylarında Kuva-yı Milliye için uğraşan milletvekili Sırrı Bey de Yahya Kaptan’ın şehit edilmesi ile ilgili özetle şöyle yazacaktır: “Yahya Kaptan’ın İstanbul kapısında örgütüyle birlikte bulunmakta olması her halde Ulusal Güçlere karşı olan kişileri korkutmaktan uzak kalmadığından ortadan kaldırılması kararlaştırılmış olduğunda kuşku yoktur. Öldürme amacının böylece doğru bilinmesi, sorunu yöresel nitelikten çıkartmakta ve Temsilci Kurulca düşünülmesini gerekli kılmaktadır… Gebze’de oluşturulmuş bulunan Ulusal Güçlerin başsız kalması, bundan sonra oralara korku salacaktır… Buralarca bütün Ulusal Güçlerin dayanağı olarak bilinen Yahya’nın böylece öldürülmesi, kamu oyunu gerçekten karıştırmıştır. Yahya’nın ortadan kaldırılması, hükûmetin Ulusal Güçlere karşı bundan böyle alacağı saldırıcı duruma kanıt sayılmaktadır… Ulusal Güçlerin, Anadolu’ca horlanmakta olduğu yolunda süren söylentiler, acıklı olay üzerine muhaliflere daha da kuvvet verdiğinden, erkin ve canlılığın yitirilmediğini gösterecek etkin bir önlem alınması çok gereklidir.”
Aynı günlerde Rauf Bey’den de bir mektup gelir: “Yahya Kaptan’ın teslim olduktan sonra öldürüldüğü, buraca da anlaşılmıştır. Muhafızlığa başvurulmuş, otopsi de yapılmıştır. Yasal kovuşturma işini hükûmet eline almıştır, Efendim.”
Atatürk şöyle der: “Efendiler, Yahya Kaptan’ın öldürüldüğüne kuşku kalmamıştır. Bu gerçek, bilindikten sonra, katil olan hükûmetin, yasal kovuşturmayı eline almış olması, cinayeti işleyenlerin meydana çıkmayacağına kanıt değil miydi? Fakat, Efendiler; zaman, her şeyin, her gerçeğin, tarihin gerçekçi bağrında inceleneceğine kefildir.”
Şöyle der: “Bu açıklamalarımla ulusun gözünde belirgin bir inceleme alanı oluşmasına yardım edebildiysem vicdan ödevlerimden birini yapmış olduğuma inanacak ve gönül rahatlığına kavuşacağım.”
Ardından iki noktaya daha değinir:
“Efendiler, bu olayı incelerken, iki noktayı göz önünde tutmak, yararlı olur. O noktalardan birincisi; Sait Molla’nın üyesi bulunduğu gizli örgüt ve Gebze, Kartal dolaylarında hepsi bu örgütten olan kişi ve çetelerin rolü ve bu rolü, bizim adamlarımıza ve örgütlerimize atmakta ve yurtsever olarak yaşayan kişileri aldatmak ve kandırmakta gösterilen beceri ve başarı.
İkincisi; İstanbul örgütlerimizin başkanı ki bize, Temsilci Kurul’a bağlı ve onun direktif ve bildirilerine uygun iş görmekle yükümlü bulunuyorlardı ve ancak, bu yükümlülüğü, açık yürekle yerine getirmekle genel amaç yönünde uygun yürümenin çok olası bulunacağını kabul etmeleri gerekirdi. Oysa, bu kişiler, kendi akıl ve önlemlerini, Temsilci Kurul’un uyarılarından, daha üstün görmekten vaz geçememişler ve davranış özgürlüklerine engel olunmasını onur işi yaparak sinirlenmişler ve bu yanlış duygunun etkisi altında aldatılmaya kadar varmışlardır.”
Mustafa Kemal Paşa’ya Yahya Kaptan’ı öneren İzmit Kuva-yı Milliye örgütüdür. Yahya Kaptan, kurduğu örgüt ile aylarca, İstanbul’la ilişkide olan hain ve işbirlikçi çetelere göz açtırmamıştır. Mustafa Kemal Paşa ile yakın teması, eski İttihatçılardan giderek uzaklaşması; Karakol Cemiyeti’ni, İstanbul Hükümeti ve onun bölgedeki işbirlikçilerini rahatsız etmiştir. Yahya Kaptan’a her türlü iftirayı atan ve ilk yazımızda ayrıntılarıyla anlattığımız kişi de bir başka Karakol Cemiyeti üyesi olan Binbaşı Ahmet Necati Bey’dir. Yahya Kaptan’ın hunharca şehit edilmesinden sonra Mustafa Kemal Paşa İstanbul Örgütü’nü sorgulamış ve tuttukları yolun yanlışlığını tarihe not düşmüştür.
Mustafa Kemal Paşa, Yahya Kaptan olayını; “vicdanı ve acıma duygusu olanlara, gerçekten kan ağlatan bir telgrafı” da okuyarak bitirir. Telgraf, Karagümrük Keçeciler Karabaş Mahallesi 19 numaralı evde oturan Yahya Kaptan’ın eşi Şevket Hanım’dandır:
“Ankara’da Kuva-yı Milliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne, Kocam Yahya Kaptan, salt sizinle olan ilişkileri dolayısı ile yasal bir suçu olmaksızın teslim olduğu halde, Gebze Jandarma Yüzbaşısı Nail ve Üsteğmen Abdurrahman Efendiler tarafından alçakça şehit edildi. Bütün Tavşancıl halkı, olayın tanığıdır. Hak aramak için Adalet ve İçişleri Bakanlıklarına başvuruldu. İki tane yetim ile perişan bir halde bulunuyoruz. Bu iş için girişim ve yardımlarınızı bekleriz. Emir sizindir.”
Yahya Kaptan ve tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz.
Devlet’imizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, hak duygusuna verdiği önemi, vatan uğruna şehit düşenlere gösterdiği saygı ve minneti gerçekten anlayabiliyor ve de genç kuşaklara anlatabiliyor muyuz?
Ruhu şâd olsun…
Canan Murtezaoğlu