İYİ Parti Ekonomi Politikaları Başkanı Erhan Usta, Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında, TÜİK’in vatandaşın enflasyonunu yansıtan yeni bir enflasyon hesabı yapması gerektiğini, gerek emeklilerin gerekse çalışanların maaş artışlarında bu enflasyonun esas alınması gerektiğini söyledi.
“Maaşları sadece enflasyon kadar artırırsanız büyümeden pay vermiyorsunuz demektir” diyen Usta, hükümetten taleplerinin büyümeden vatandaşın etkilenmesi için büyümenin hiç olmazsa birkaç puanının vatandaşa verilmesi olduğunu sözlerine ekledi.
Usta açıklamasında şunları söyledi:
“Vatandaşa büyümeden pay verilmezse bu büyüme sadece yandaşların büyümesi olur, bankaların büyümesi olur, sadece belli kesimin yüksek gelirli kesimin büyümesi anlamına gelir. Çalışanların çok önemli bir kısmı milyonlarca emekli açlık sınırının altında maaş alıyorsa o zaman yapılması gereken şey enflasyonun üzerinde bir maaş artışı yapılmalıdır.
Hazine ve Maliye Bakanı tedbirler alınacağını ifade etmişti bugün kredi kartlarında düzenlemeler yapıldığını gördük, taksit sınırlaması getirildi. Bir yıl önceki süreçte aşırı kredi genişlemesi yaparak tüketimi kamçılayan hükümet bugün tüketimi kısmaya çalışıyor. Devlet yönetimi öngörülebilirlik ister. Türkiye yeniden gaz fren tartışmalarına girmemelidir, Türkiye ekonomisi istikrarlı bir şekilde yönetilmelidir.
Kısa çalışma ödeneği bugün sona erdi. Defalarca çalışma yapmamıza rağmen uzatmaya gidilmedi. Pandemi bitmedi daha da artma riski ortadayken kısa çalışma ödeneğinin durdurulması, işten çıkarılmaların başlaması anlaşılabilir bir şey değil. Bunu uzatmanız gerekir.
Kanal İstanbul tartışması çok sağlıksız bir şekilde ilerliyor. Çünkü böyle bir tartışmayı açan Hükümetin toplumu ikna eden kapsamlı bir çalışma yapması gerekir. Bu konunun kentselleşme boyutu var, su kaynakları boyutu var, çevre boyutu var, uluslararası anlaşmalar boyutu var, dış politika boyutu var, ekonomiye ilişkin finansmana ilişkin boyutu var. Bunlar varken inatla hiçbir şey yapılmaması ilginçtir. Bu projeye karşı toplum desteği azdır. Bununla ilgili çok fazla bir şey yazılamıyor. Bu konu vatandaşa sunulmalı biz referandum yapılmasını talep ediyoruz. Devlet inatla yönetilmez. Hiçbir kurumun haberi olmadan bir anda ortaya çıkmış bir projedir. Bu projenin bir hedefi yok. Bilimsel çalışmalar yapılmamıştır. Tarım arazileri yok olacaktır, meralar yok olacak, orman alanı yok olacaktır. Uzun süreden beri boğaz trafiğinde hiçbir kazanın olmadığını görüyoruz, böyle bir gerekçeden söz etmek mümkün değil. Boğaz trafiğine baktığımızda yaklaşık 40 bin geçme ihtimali vardır, zaten gemi trafiğinin azaldığı görülmektedir. ÇED Raporunda 84 bin gemi geçeceğine ilişkin bilgi var. Hesaplar en baştan şaşmış. Bu çalışmaların sağlıklı rakamlarla yapılması gerekir.
Konun çok önemli boyutlarından bir tanesi de montrö sözleşmesi boyutu var. Bunun sonucunun nereye varacağı belli değil, montrö sözleşmesinin tartışmaya açılması son derece zararlı olacaktır. Esas yapılması gerekli şey oradaki geçi ücretlerinin artırılmasıdır. Bugün geldiğimiz noktada olması gereken fiyatın ondörtte biri ile gemiler geçmektedir. Buradan bizim yıllık kaybımız bir milyar dolardır. Hükümetin buraya dikkatini vermesi lazım. Su açısından baktığımızda Sazlıdere barajı yok olacak. İlave nüfusa ilave su bulanamadığı gibi Sazlıdere barajının yok olması İstanbul’un mevcut su ihtiyacını artıracaktır. Depreme ilişkin riskler var. Bilim adamları bunun büyük İstanbul depremini tetikleyebileceğini söylüyor. BU konuda hemen hemen fikir birliği var burada heyelanlar oluşacak, yarıklar çatlaklardan oluşacak tusunaminin kaçınılmaz olduğu söyleniyor. Proje maliyeti konusunda ortaya doğru dürüst bir rakam konulmadı. Bizim hesaplamalarımıza göre kamulaştırma, limanlar, lojistik köprülü yollar dahil edildiğinde 30-35 milyar dolara mal edileceğini tahmin ediyoruz. Çok büyük bir rakamdır, üretken olmayan bir proje için bu kadar para vereceksiniz. Bizim iktidara tavsiyemiz var, geçiş ücretleri güncelleyin geçiş ücretlerini gemilerden alın.
KANAL İSTANBUL’A HARCANACAK PARANIN YÜZDE 5’İ İLE MARMARA DENİZİ KURTARILABİLİR
Marmara beni kurtarın derken Marmara’ya bakmayıp Kanal İstanbul’la ilgilenmek zaten son derece yanlış olmuştur. Marmara denizi artık ben ölüyorum sinyalleri vermeye başladı. Deniz salyası konusunda hükümet çok gevşek davrandı. Deniz salyası toplanmadığı zaman oradaki ekosistemin çökmesine neden oluyor. Çok basit yapılması gereken işleri dahi yapmayarak çevre bakanlığı ve hükümet ciddi bir ihmal göstermiştir. Bizim önerimiz Denizcilik Bakanlığı’nın kurulmasıdır veya denizciliğe ilişkin bir kurumla çalışmaların hayata geçirilmesi gerekiyor. Kanal İstanbul’a harcanacak paranın yüzde 5’i ile Marmara denizi kurtarılabilir.
CUMHURBAŞKANI BU PARALARI SİZDEN SÖZE SÖKE ALIRLAR DİYEREK TARAFINI BELLİ ETMİŞTİR
Bir de siyasette söke söke tartışması var. Muhalefet partileri olarak bizler başta uyarıyoruz diyoruz ki, bu projenin altına girecekler, buraya kredi verecekler, burada yer alacaklara söylüyoruz bu proje milleti faydası olan bir proje değildir dolayısıyla proje çerçevesinde beş kuruş para ödemeyiz. Biz gitsek de bizden sonrası paraları ödeyeceksiniz denilmiştir. Burada çok talihsiz bir açıklama olmuştur Cumhurbaşkanı açısından siz Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanısınız. Burada tarafınızı net olarak belli etmek zorundasınız. Siz Türk milletinden mi yanasınız yoksa projenin altına girecek olan uluslararası kuruluşlardan mı yanasınız? Bu tavrı ile Sayın Cumhurbaşkanı bu paraları sizden söze söke alırlar diyerek tarafını belli etmiştir.
BU BORCU YAPANLAR BORCU ÖDEMEK ZORUNDA KALACAKTIR
Bu konu ile ilgili yine Sayın Genel Başkanımızın dile getirdiği tiksindirici borç kavramı var, uluslararası hukukta yer alan bir kavramdır. Bu kavrama baktığımızda özellikle otoriter ve totaliter rejimlerde liderlerin ülkelerini borçlandırmalarının ortaya çıkardığı sonuçları irdeleyen bir kavramdır tiksindirici borç. Bu çerçevede bakıldığında bunun üç şartı vardır, bu borcu veren kişiler bilgilendirilmişse eğer ki, bu bilgilendirme yapıldı, muhalefetin liderleri biz bu borcu ödemeyiz diyorlar, dolayısıyla bu borcun altına girecekler alınacak tavır konusunda net bir şekilde bilgilendirilmişlerdir. İkincisi bu konunun halkın rızası dahilinde olup olmadığıdır. Halk zaten istemiyor. Üçüncü şartta borcun halkın menfaati için kullanılıp kullanılmayacağı hususudur. Bunun da halkın menfaatine olmadığı argümanlarda anlaşılıyor. Dolayısıyla bu borcu yapanlar borcu ödemek zorunda kalacaktır. Bu proje Türkiye’nin yararına olan bir proje değildir, bir rant projesidir.”