Çetin Emeç şöyle yazmıştı: “Türkiye; toprağında terör tohumlarının, yeşerecek bereketli ortam bulduğu bir ülke… Örülen melanet ilmekleri, dokuyan ellerin yanına kâr kaldıkça, cesaretler artıyor…”
Tarih, 7 Mart 1990. Gazeteci Çetin Emeç uğradığı bir suikast sonucunda hayatını kaybeder.
Türkiye ne yazık ki aydınların en fazla kıyıma uğratıldığı bir ülkedir. Özellikle de 1990 yılı bunun acı örnekleriyle doludur. 31 Ocak’ta, Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) ve Türk Hukuk Kurumu Başkanı Prof. Dr. Muammer Aksoy, Mart ayında gazeteci Çetin Emeç, Eylül ayında eski imam ve müftü, yazar Turan Dursun ve Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) eski müsteşar yardımcısı Hiram Abas suikaste kurban giderler. 6 Ekim’de ise Ordu eski milletvekili Doçent Dr. Bahriye Üçok, Ankara’daki evine kargoyla gönderilen bombalı paketin patlaması sonucu hayatını kaybeder. Sonraki yıllarda Uğur Mumcu, Eşref Bitlis, Musa Anter, Ahmet Taner Kışlalı, Gaffar Okkan, Necip Hablemitoğluve diğerleri… 90 öncesinde, 1979’da herkesin çok iyi bildiği bir isim, gazeteci Abdi İpekçi…
Bugün Çetin Emeç’in öldürülüşünün 32. yıldönümü… Düzenlenen bir silahlı suikast sonucunda çapraz ateşe tutularak öldürüldü. Paniğe kapılan ve kaçmaya çalışan şoförü 37 yaşındaki Sinan Ercan da sırtından vurulmak suretiyle hayatını kaybetti. Bazı çevrelerce Çetin Emeç’in, Atatürk ve laiklik üzerine taviz vermez bir sertlikle kaleme aldığı yazılar sonucunda öldürüldüğü iddia edildi. Emeç “Manzara” başlıklı son yazısında teröre karşı uyarılarda bulunmakta ve şunları söylemekteydi: “Türkiye; toprağında terör tohumlarının, yeşerecek bereketli ortam bulduğu bir ülke… Örülen melanet ilmekleri, dokuyan ellerin yanına kâr kaldıkça, cesaretler artıyor…”
Saldırının ardından gazeteyi arayan bir kişi, “İslam düşmanı olduğu için Çetin Emeç’i öldürdük. Saldırıyı Türk İslam Komandoları yaptı.” dese de bir sonuç çıkmaz. Olaydan uzun bir süre sonra cinayetle ilgileri olduğu iddiasıyla İslamî Hareket Örgütü’nün bazı üyeleri yakalanır ancak bu da bir sonuç vermez. 1996 yılının Mart ayında gazeteler, “İşte Emeç’in tetikçisi” manşeti atarak “İrfan Çağrıcı adlı bir şahsın yakalandığı” haberini verirler ancak yine kesin bir sonuca varılamaz.
Yedi kurşun ile elli beş yıllık hayatına son verilen Çetin Emeç’in katilleri de bulunamaz ve cinayetin üzerindeki esrar perdesi günümüze kadar da kaldırılamaz. Emeç’ in eşi Bilge Emeç yirmi yıl sonra bir gazetecinin “Neden hiç konuşmadınız?” sorusuna verdiği cevapta şu çarpıcı açıklamalarda bulunur:
“Konuşmadım çünkü bıktırma siyaseti yaptılar. Usandırma politikası güttüler. Ve başarılı oldular. ‘Çözmesinler, istemiyorum’ dedirttiler. En acılı günlerimde geliyorlardı, anlattırıyorlardı, gidiyorlardı. Sonra bir başkası geliyordu, sonra bir başkası. ‘Ya, ben bunları anlattım!’ diyordum, ‘Dosya boş, ifadeler yok edilmiş. Baştan yapacağız!’ diyorlardı. Kaç kere kayboldu ifadeler, kaç kere… Defalarca soruşturmayı yürüten terörle mücadelenin başındaki kişi değişti. Çok ağırıma gitti bu olanlar. Nasıl kaybolur ifadeler? Asıl, Çetin’in arabasında yanında olan çantasından sonraki gün yazacağı yazı kayboldu. O yazıda ne vardı, merak ediyorum.”
Evet, gerçekten de Çetin Emeç’in son yazısında ne vardı? Bunu hiçbir zaman öğrenemedik.
Faili meçhul dosyalarda yitip giden bu insanlar, ülkelerini sevmenin ve doğruları söylemenin bedelini hayatlarıyla ödediler…
Türkiye’de aydın kıyımı her şekilde devam etmektedir. Günümüzde en ufak bir itirazı dile getirenlere davalar açılmakta, ileri yaşlara gelmiş insanlar, mahkeme koridorlarında ya da hapishanelerde süründürülmektedir.
Birilerinin bu ülke üzerindeki emelleri ve hesaplaşma tutkuları bitmedikçe de aydınlarımızın üzerindeki bu despot baskılar sürmeye devam edecektir. Çetin Emeç’in sözleriyle, “Örülen melanet ilmekleri, dokuyan ellerin yanına kâr kaldıkça, cesaretler artmaya devam edecektir.”
Çetin Emeç ve tüm aydın şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz.
Tülay Hergünlü – SMMM