Merhum Alpaslan Türkeş’in,1950 yılında genç bir subayken Orkun Mecmuasina gönderdigi muhteşem bir yazı..
SON VATAN PARÇASI*
Kazganoğlu 17 Kasım 1950
Türk tarihini okuyarak, on sekizinci yüzyıldan, yirminci yüzyıla doğru yaklaştıkça, gönlümü büyük bir yaş ve sızı kaplar. Ruhumu, teskin edilemez bir kızgınlık ve hareket ihtiyacı sarar.
Her gün, saldıran düşmanların önünde, gerileyen ordular… Her gün devrilen kale burçları üzerinden, yere düşen bayraklar… Bırakılan ülkeler… ve iki yüz yıldan beri durmadan devam eden göçler… Açlıktan, soğuktan, bakımsızlıktan perişan olup giden göçmenler… Her bozgundan sonra bir müddet yas ve onun uyandırdığı tesirle bazı hareketler… Fakat çok geçmeden yine derin bir uyku ve vurdumduymazlık…
Devir dönmüş, nihayet yirminci yüzyıla giriliyor. Batıda müthiş bir hareket ve yarış var. Bizde yine durgunluk…
1911 Batı Trablus Savaşı… Roma elçimiz, Türk-İtalyan dostluğu hakkında hükümete güvenlik verici kapı gibi raporlar gönderiyor… İtalyanlar ise hummalı hummalı, hazırlıkta!.. Anlaşıldı, anlaşıldı, koca devletle, koca milletle beraber elçiler de uykuda.
Batı Trablus derken, On İki Ada da işgal edildi. Tam o sırada Balkan Savaşı koptu. Balkanlılar savaşa hazırlanırken bizimkiler orduyu terhis ettiler. Dedik ya… Devlet de, elçiler de uykuda.
Balkan Savaşı denilen yüz karası, bütün Rumeli’yi sildi, süpürdü. Nerede ise Avrupa’dan bütün bütün ayağımız kesiliyor… Tekrar bir canlanma ve saldırış… Neyse, tarihi Türk şehri güzel Edirne’yi tekrar kazandık. Hele şükür Avrupa’da milyon kilometre karelik ülkelerden sonra, elimizde avuç içi kadar da olsa, yine bir toprak parçası alıkoyabildik.
Bu felaketin yarattığı heyecan ve hareket neticesi, bir çalışma yapılırken, Birinci Dünya Savaşı da başladı.
Kahramanlıkla, şerefle, dört yıldan fazla bir döğüş… Öyle bir döğüş ki kahramanlık ve fedakârlıklara, yoksulluk ve gerilik mezar oldu.
Öyle bir döğüş ki, zaferlere ve mucizelere bilgisizlik ve hıyanetler cellât oldu. Ve neticede koca bir devlet yıkıldı. Suriye, Filistin, Irak gittiği gibi Anadolu da parçalanmak tehdidi altına düştü. Nihayet müthiş bir şahlanış ve İstiklal Savaşı. İmanını kaybetmiş kimselerin akıllarına sığdıramadığı mucizelerden sonra, işte Büyük Zafer ve Kurtuluş. Bundan sonra da hür ve bağımsız Türkiye.
Kenar ve uçlarından Midilli, Sisam, Sakız, On İki Ada, Kıbrıs, Hatay ve Kuzey Suriye, Musul, Azerbaycan ve Batum, kesilmiş ve kırpılmış olarak bir Anadolu ile; Batı Trakya, Doğu Rumeli ile kopmuş durumda avuç içi kadar Trakya’dan ibaret bir vatan parçası… Sınırların ötesinde de milyonlarca gözü yaşlı Türk.
Kurtuluş yıllarından sonra, tekrar bir heyecan ve kalkınma hareketleri. Bir müddet sonra tekrar eski durgunluk, unutkanlık ve uyku…
Etrafta ve kapımızın önünde büyük tehlikeler ve belalar eşinip duruyor. İfritler ve canavarlar ıslık çalıp soluyor…
Davran ey Türk Oğlu!… Davran artık… Elde ne harcanacak Rumeli, ne Macar ülkeleri, ne Suriye ve Irak, ne Filistin ve Mısır, ne Trablus, ne Tunus ve Cezayir, ne de Kırım ve Kafkas kaldı. Elde kalan son vatan parçasıdır!.. Son vatan parçası…
Bir Bozkurt gibi davran. Gayrete gel… Çalışmaya koyul. Eski günler yeniden doğsun… Zafer ve şan bayrakları ufuklara doğru yeniden açılsın… Her şeyin üstünde Büyük Türkiye… Bizim Bahtiyar Türkiyemiz yükselsin!…