İtalya’nın Floransa şehrinde 15.yy.’da başlayıp diğer Avrupa ülkelerine de geçen Rönesans; sanat, bilim ve felsefede kökten değişimleri beraberinde getirmiştir. Rönesans, felsefe, edebiyat ve sanatın yeniden yorumlanmasını sorgulayan ve septik düşünceyi esas alarak modern bilimin temellerini atmıştır. Kısaca maddenin sırlarını bulmadaki maharetini göstererek icatların yapılmasının önünü açmıştır. Analitik ve hür düşünce hak ve özgürlüklerin elde edilerek zamanla demokrasiye giden yolun tetikleyicisi olmuştur. Diğer ifadeyle Batı toplumunun düşünce yapısını değiştirerek bunun toplumsal üretime yansımasını sağlamıştır.
Batı toplumlarında aydınlanma çağının düşünürleri Almanya’da Johan Gottfried Herder, Imanuel Kant, Christian Wolff; Fransa’da Denis Diderot, Claude Adrien Helvetius, Baron d’Holbach, Montesquieu, Jean-Jack Rousseau, Voltaire; Britanya’da David Hume, John Locke ve Thomas Paine’dir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan önce küçük çaplı konjonktürel bir takım gelişmeler olsa da asıl çıkışı cumhuriyetin ilanı ile daha anlamlı bir yapıya kavuşmuştur. Türk aydınlanması muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkılması hedefinin zeminini teşkil eder. Cumhuriyetimizin banisi Mustafa Kemal Atatürk’ün hanedanlıktan ulus devlet olma yolunda bilimden sanata, mimariden musikiye dilde ve tarih anlayışında her türlü hurafeden arındırılmış otantik bir kavramdır Türk aydınlanması.
Aydınlanma döneminin bize yansıması Tanzimat dönemiyle başlasa bile devlet yönetiminde birtakım yenilik ve küçük reform dışında topluma yansıyan derinliği maalesef yoktur. Daha ziyade geri kalmışlığımızın kökenlerine inilmeden yapılan reçetesi zayıf ıslahatlardır. Bunlar toplumu değiştirecek ve kapsayacak, yeni form verecek olma özelliği yoktur. Buradan varacağımız sonuç Türk aydınlanmasının inkıtaya uğramış ve nakıs bir teşebbüsten öteye gidememiş olmasıdır.
Sadece Cumhuriyetin kuruluşu ve taşıdığı değerler bir kazanım olsa da Batılı anlamda Türk toplumu derinden bir aydınlanma dönemi geçirmemiş, aydınlanma çabaları yarım kalmış ve projeden vazgeçilip rafa kaldırılmıştır. Bunun sonucu, uluslararası camiada hala kalkınmakta olan ulke statusunde olup tum olumsuz evrensel mukayese ve degerlendirmeleri hep birlikte takıp ediyoruz. Gelecek periotlarda da süreç böyle devam edecek, benzer ifade ve mütalaalar yapılacagından şüphemiz olmasın. İşte bu sebeplerle Türk aydınlamasını yaşayamayan ve realize edemeyen ülkemiz insanının profili düşük kalacak, çağa göre düşünüp üretemeyecektir. Gittikçe katmerleşip sarmal hale gelen eğitim, sağlık, büyüme ve kalkınma hamleleri gerçekleştirilemeyecektir. Hep kendini tekrar edecek ve aynı fasit dairenin içinde dönüp duracağız. Problem çözen değil problem üreten yapımızı devam ettireceğiz. Özetle, Atatürk’ün hedef gösterdiği muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkamayacağız. Eğitim sistemimizin ortaya çıkardığı insan modeliyle vasatı dahi yakalayamayarak kendi kendimize cebelleşip zamanımızı boşa geçireceğiz…
Şükrü KARA