Atatürk; “gelecek kuşakların ders almasını ve uyanmasını sağlayacak nitelikte” gördüğü birçok konuya ayrıntılarıyla değinmiştir Nutuk’ta. Bunların içinde, İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin sözde lideri Sait Molla’nın Rahip Frew’a gönderdiği 12 mektup da vardır. Atatürk şöyle der; “Bu mektupların örnekleri, Sait Molla’nın evinden ve mektupların müsveddelerinin yazılı bulunduğu bir defterden olduğu gibi alınmıştır. Bunlar bir yana, mektuplarda yazılı olanlar, memlekette beliren durum ve olaylara ve bazı kimselerintutumuna tam bir uygunluk göstermektedir.”
Neredeyse her satırı desise dolu ve menfaat kokan bu ihanet belgelerinin ilk üçüne değinen iki yazımızı* daha önce yayınlamıştık. Kaldığımız yerden devam edelim.
19 Ekim 1919 tarihli 4. mektupta Sait Molla, “Benim dış kılığımın engel olması nedeniyle, eski dostunuz kararlaştırılmış olan prensipler içinde işe başlayacaktır…” der.
Bir Kazasker oğlu ve bir şeyhülislam yeğeni olan Sait Molla, 21 Ekim tarihli 5. mektupta ise Kasidecizade Ziya Molla’nın Adam Block’a haber göndermesinden şikâyetçidir. Kasidecizade, İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin namuslu kimseler tarafından temsil edilmesi gerektiğini söylemiş ve Sait Molla’yı kötülemiştir. Sait Molla mektupta, bu durumun kişisel düşmanlık olduğunu yazar. Ziya Molla’nın damadının kız kardeşi, Sait Molla’nın “boş ol” dediği eşidir. Sait Molla’ya göre, Ziya Molla tüm bunları, ulusal mücadele taraftarı olduğunu gizlemek için yapmaktadır. Tebaa zihniyetinin sembol ismi Sait Molla, Rahip Frew’a şu ricada da bulunur: Sakınca yoksa Adam Block Hazretleri’ne size olan hizmetimi duyurunuz.
23/24 Ekim tarihli 6. mektuba göre Sait Molla’nın işbirliği içinde olan kişi, Kayseri’ye doğru yola çıkmıştır ancak “evvelki ödenek harcandığından yeniden ödenek”istemektedir. Köylerdeki dostları el altından çalışmaktadır. M.K.B. kod adlı kişi de pürüzsüz Türkçesi sayesinde önemli işler çevirmektedir ve “hele hocalığına diyecek”yoktur.
24 Ekim tarihli 7. mektuptan anlaşıldığına göre, Eğitim ve İçişleri Bakanlığı yapmış olan Ali Kemal Bey, Rahip Frew’un “direktiflerine harfi harfine” uymakta ve Zeynelâbidin partisi ile de işbirliği yapmaktadır. Mektuptan bazı satırlar verelim: “Kısacası; işler bulandırılacak… Milli harekâttan yana olanların, bu hükûmetin siyasî memurları üzerinde yaptıkları etki sonucu olarak hayatımın korunmasını size bırakıyorum… Sivas olayını nasıl buldunuz? Biraz düzensiz ama yavaş yavaş düzelecek. Kadıköylü de işi üstleniyor.”
26 Ekim tarihli 8. mektupta belirtilen amaç, seçimlerin geciktirilmesidir. Bunun için mahallelerde propagandalar başlamıştır; yöntem de “bol para dağıtarak halkın kafasını karıştırmak” tır.
Seçim öncesinde para dağıtarak halkın kafasını karıştırmak, görünen o ki zehirli bir damar olarak bugünlere kadar gelmiştir. Sosyal yardım (!) adı altında, verenin de alanın da hoşnut olduğu bu zihniyet gelecekte de sürdürülür mü, bilemiyoruz.
27/28 Ekim tarihli 9. mektup ise kısadır; konu yine propaganda çalışmalarıdır.
Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Anadolu’ya hâkim olmaya başlamışlardır. 29/30 tarihli 10. mektupta, bu hâkimiyetin yarattığı telaş görülecektir. Şöyle yazar Sait Molla: “Anadolu örgütümüzün bazı plânları Ulusal Güçlerce anlaşılmış, özellikle Ankara ve Kayseri’de bize karşı çalışmalar başlamıştır. Kürt Derneği, söz verdiği halde bir iş yapamadı. Çetelerimizden bir kısmı yok ediliyor… Bozkır’a gidecek adamlarımız tanınmış kişiler olması nedeniyle fazlaca korkuyorlar. Konya’da sizin adamınız kanalıyla olayın kızıştırılması için bildiri yaparak propaganda kurullarının bu iş için çalışmaya çağrılması gerekli ve zorunlu olduğunu bilginize sunar, saygılar sunarım.”
Tarih; evlatlarına, ailelerine miras olarak sadece kara leke bırakanlarla da doludur.
Bütün bu ifadelerin düşündürdüklerini soru olarak soralım:
Değişen zamanın, yaşanan ağır süreçlerin toplumların değişiminde hiç mi katkıları olmaz?
İnsanımızı birbirine kırdıran yabancı ellerin varlığını bu topraklarda yaşayanlar olarak biliyoruz. Bu durum bu yüz yılda da sürecek midir?
Yüz yıl önce “Hele hocalığına diyecek yoktu”diyerek “övülen” bu kukla varlıkların benzerlerini günümüzde de görüyoruz. Toplum olarak neden hâlâ her gördüğümüz “sarıklı” yı hoca zannedip eteklerine sarılmaya çalışıyoruz?
Bu topraklarda daha kaç nesil Allah ile aldatılacaktır?
Bu Allah ile aldatılan nesiller, ne zaman uyanacaktır? Dinin gerçeğini kendi dilinden okuyup anlamak bu kadar zor mudur? Havalecilik daha ne kadar sürecektir?
Vebal altında kalan hangisidir: Aldatan mı yoksa aklını kiraya vererek aldatılmaya uygun hale gelen mi?
Ülkemiz insanı; tarihini, Devlet’inin kuruluşunu, coğrafî konumunun önemini, dinini / Müslümanlığını öğrenmemekte ısrar ederek nasıl yol alabileceğini düşünmektedir?
Canan Murtezaoğlu