Portekiz Mağaralarındaki Türk Tarihi

Onunla ilk karşılaştığımızda Kaş’taki antik köy olan Kaleköy’ü geziyordum. Sıcak bir yaz akşamında soğuk su alabileceğim bir market arıyordum. Karşıdan gelen uzun beyaz saçlı adam, buralarda yaşayan İngilizlerden olabilirdi. Ona İngilizce nerede bir market bulabilirim diye sorunca, Türkçe cevap verdi. 

Ben sizi İngilizlere benzettim dediğimde; Gene D. Matlock’un “Ey Dünya insanları hepiniz Türk’sünüz” kitabını çağrıştıran cümlelerle karşılık verdi. ”Asıl onlar bize benziyor”!

Bu ilginç tarih zaman ve mekân kavşağında kendiliğinden başlayan derin sohbete Prof.Dr. Haluk TARCAN hocamızın Kaleköy’deki, tarihin binlerce yıllık izini taşıyan evinde devam ettik. Günün ilk ışıkları ile birlikte hala su içmediğimi fark edip sohbete kısa bir ara verdik.

Prof. Dr. Haluk Tarcan, müzik alanında doktora yapmak üzere Fransa’ya Sorbonne Üniversitesine burslu olarak davet edilir. Bir akşam kütüphaneye gitmek üzere bindiği otobüste güzel bir kızla karşılaşır. Rastlantı ilginçtir. O kız da Kütüphaneye gitmektedir. Birbirlerini görecek şekilde karşılıklı masalara otururlar.

Haluk Tarcan konuşmak için uygun bir fırsat kollarken, önünde açık duran bir tarih kitabındaki resimler ve yazı dikkatini çeker. Kızı unutur, kitaba dalar. Kitapta, Orta Asya’daki Damgalı Vadi’de kullanılan duvarlara kazılı işaretlere ve halı kilim motiflerine benzeyen işaretleri görür. Ancak, resimlerin altındaki not daha ilginçtir. Zira resimlerin altındaki yazan not şöyledir: Portekiz’deki mağaralarda bulunan ve M:Ö: 8 ila 9 bin yıl öncesindeki kayıp bir medeniyete ait tabletler!

Hemen ilgili sayfaların fotokopileri alınır ve konuyu Rahmetli Ünlü Türkolog Kazım Mirşan ile paylaşılır. Bu ikilinin birlikte oluşturduğu ve adına kendilerinin Öntürk Alfabesi dediği yazı sistematiği ile bu tabletler çözülmeye başlanır. Gelişmeler üzerine Haluk TARCAN Hocamız; yüklü bir dosya hazırlayarak, Sorbonne Üniversitesi’ne başvurur ve müzik doktorasını durdurup, tarih doktorasına devam etmek istediğini bildirir. Üniversite kendisine, bu durumda bursunun kesileceğini ve isterse kendi ücretini ödeyerek tarih doktorasına devam edebileceğini bildirir. Bir taraftan özel müzik dersleri vererek, diğer taraftan Fransız restoranlarında piyano resitalleri ile hayatını finanse ederek eğitimine devam eder ve tarih doktoru unvanını alır. Çalıştığı ana konu ÖNTÜRKLER’dir.

Fransız, Alman ve İngiliz kaynaklarına dayandırılan tarih çalışmasında Avrupa’daki Türk varlığı, M.Ö 8 ila 12 Bin Yıl öncesine kadar, diğer bir ifade ile 30 Bin yıl önceki buzul çağı sonrasındaki Orta Asya’dan batıya ilk kitlesel göç hareketine kadar gittiği görülür. Kazım Mirşan üstad da bu bulgu ve çalışmalardan çok memnundur.

Sonrasında ÖN TÜRK TARİHİ isimli bir kitap hazırlanır. Kitap Avrupa Akademi dünyasında hararetli tartışma ve inkarlara yol açar. Bunun Üzerine Haluk Tarcan Hocamız kitabı ve tezi ile birlikte Türkiye’deki Üniversiteleri dolaşmaya başlar. Çalışması 1071’de Anadolu’ya geldiğimizi kabul eden resmi tarih tezine ve üniversitelerin akademik formatına uymadığı için; Türk Akademi dünyasında muhatap bulunamaz. Bunun üzerine Türk Milliyetçiliğini tüm fikirlerin merkezine koyan kişiler, kurumlar ve partiler ile görüşülür. Konuşulan herkes güzel çalışma deyip Haluk Tarcan’ı kapıya kadar uğurlarlar. Ne bir destek vardır ne de başka bir yorum…  Bu teze ve kendisine sahip çıkan tek kurum Genelkurmay Başkanlığına bağlı Askeri Tarih ve Stratejik Araştırmalar Başkanlığıdır (ATESE). 

Öntürk çalışmasından 20 yıl kadar sonra Simon Jenkins tarafından kaleme alınan Keltler-Antik Çağın Gizemli Halkı kitabı Öntürk Tarihi tezini doğrular niteliktedir. Doğal olarak Keltler Kitabı Avrupa’daki tartışmaları yeniden alevlendirmiştir. Çünkü bu kitap da Avrupa tarihini M.Ö. 12 Bin yıl öncesinde Asya’dan Anadolu yolu ve Hazar yolu üzerinden Avrupa’ya gelen kısaca Keltler olarak isimlendirilen; gelirken de at, tekerlek ve demir işçiliğini getiren Türk soylu kavimlerin çocuklarının oluşturduğunu ileri sürmektedir. Avrupa ise bu tezi kabullenmekte zorlanmaktadır.

Derken insanoğlunun bilgi dağarcığına Göbeklitepe kavramı eklemlenir. Göbeklitepe tam da bu göç hareketinin başlangıcına tarihlenmektedir, Bilinen tarihin sorgulanmasını ve yeniden yazılmasını istemeyenler tarafından Göbeklitepe’de derin araştırmalar yapılması istenmemektedir. Ancak Portekiz Mağaralarında bulunan tabletler çoktan tarihin ışığına çıkmış ve 12 bin yıl önce Avrupa’daki Türk varlığına işaret etmiş durumdadır. Bundan sonrası gelecek, bilim insanları Türklüğün derin tarihini ve insanlığa çıkış noktası oluşunu bir gün mutlaka yazacak, Türk medeniyetinin kadim hakkını teslim edecektir.

Kazım Mirşan ve Prof. Dr. Haluk Tarcan ikilisine minnetle..

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir