Ozan Arif gibi bir ülkü devinin ardından yazı yazmak takdir edersiniz ki, oldukça zor bir olaydır.
Bu zorluğun idraki içerisinde ben sadece O’ nun benim üzerimdeki etkisini yazmaya çalışacağım.
Yıl 1975 ‘in son ayları. İzmir Yüksek İslam Enstitüsünde 2.sınıf öğrencisiyim.
Bizim okulumuz sadece İmam Hatip Lisesinden mezun olanları kabul ettiği için, biz o yıllarda ağırlıklı olarak MSP’liyiz.
Milli Türk Talebe Birliğine takılıyor,Orada faaliyet gösteriyoruz.
Türkeş’e ve ülkücülere,ırkçı,kafatasçı bir gurup olarak bakıyoruz.
Her iki grup da daha önceki yıllarda bir arada olduğu halde, derin yapı onları ayrıştırıp birbirine düşman ya da rakip hale getirmeyi başarmış.
Ben, söylenti ve dedikoduların yörüngesinden dışarı çıkarak ülkücülerle ilgili okuyup araştırma içerisindeyim.
Bulduğum kitabı okuyorum.
Benden iki sınıf önde olan bir ülkücü arkadaştan, Türkeşin “Temel Görüşler ” adlı kitabını almış, okumaya başlamıştım.
Kitabi bitirdiğimde,” Türkeş ve ülkücülerin, ırkçı, kafatasçı, dinsiz olmadığını en yetkili kalemden öğrenmiş oldum.
Baktım ki onlar da bizim gibi düşünüyor.
İçimde onlara karşı bir meyil oluştu.
Okulda bir ülkücü arkadaş yanıma gelerek bana bir davetiye verdi.
” Bilal kardeşim.Üc gün sonra, cumartesi günü akşam, fuar içinde, ekici över gazinosunda ülkü ocaklarının gecesi var.
Gelebilirsen sevinirim Ozan Arif de geliyor.” dedi.
Ben de, ülküculerin bir programına gidip,aralarında bulunarak onlarla ilgili yaķin bir bilgi sahibi olmayı arzu esiyordum.
Memnuniyetle kabul ettim.
” Gelirim tabi gardaş”dedim.
Cumartesi akşamını iple çektim. O geceye katıldım.
Arayışımı ve merakımı gidermek istiyordum.
Program başladı. Muhtesem bir heyecan denizinin içerisinde buldum kendimi.
Yapilan konuşmalar, okunan şiirler,ülkücü şehitlere yakılan ağıtlar ruhumda muazzam bir dalgalanmaya yol açmıştı.
Derken,sıra Ozan Arif’in sahneye çıkmasına gelmişti.
Müthiş bir alkış tufanı ve tezahüratı ile birlikte Ozan Arif sahnedeki yerini aldı.
O yıllarda ülkücü hareketin ilk şehitlerinden olan;
Ruhi Kılıçkıran,Dursun Önkuzu,Süleyman Özmen‘in acıları tazeliğini koruyordu.
Ozan Arif bir kaç şiirini okudu..Arada ülkücülükle ve ülkücülerin o yıllarda verdiği mucadele ile ilgili ara konuşmalar yaptı.
Sıra son şiirine gelmişti.
Gök girsin ,kızıl çıksın.
Elinde saz,çakmak gibi ateş saçan gözleri,kaytan bıyıkları…Her şeyiyle sahneye ve salona hakimdi.
Okumaya başladı;
Yeminimde durmazsam
Gök girsin kızıl çıksın.
Bir gün hesap sormazsam
Gök girsin kızıl çıksın.Eğer kinsiz solursam,
Fırsatını bulursam,
Merhametli olursam
Gök girsin kızıl çıksın.Kül onlara köz mene,
Yakışalım Özmen’e
Ver gardaşım söz mene
Gök girsin kızıl çıksın.Şehit Dursun verdi can
Unutursan nara yan,
Almaz ise kana kan
Gök girsin kızıl çıksın.Ozan Arif der dille,
Bir Yusuf’a bin kelle
Almazsan iyi belle
Gök girsin kızıl çıksın.
O nasıl bir heyecan dalgasıydı Allahım.
Ruhum bedenimden taşacak gibiydi.onu zaptedemiyordum.
Artık ülkücü olmuştum.
Ve bunda Ozan Arif’in Çok büyük bir payı vardı.
Benim gibi nice Türk evladının ülkücü olmasında da büyük etkisi olan bir dava adamıydı.
Mekanı cennet olsun.
Rabbim, merhametiyle muamele eylesin..