16 Mart’ta İstanbul’un işgali gerçekleşince bazı önlemler aldıran Mustafa Kemal Paşa; “Bu önlemler arasında en önemlisi; olağanüstü yetkide bir meclisin Ankara’da toplanmasını sağlamak yolundaki millet ve vatan görevimize ilişkin karar ve bu kararın uygulanmasıdır.” diyecektir. Bu kararı ve uygulama şeklini gösteren bir bildiriyi de İstanbul’un işgalinden üç gün sonra yayımlayacak ve komutanlarla telgraf başında görüşerek düşüncelerini öğrenecektir.
Toplanmasını düşündüğü meclisi ilk müsveddelerde “kurucu meclis” olarak yazar Mustafa Kemal Paşa. Şöyle der: “Amacım da toplanacak meclisin ‘rejimi’ değiştirmek yetkisine ilk anda sahip bulunmasını sağlamaktı. Fakat bu deyimin kullanılmasındaki amacı gerektiği gibi anlatamadığımdan ya da açıklamak istemediğim için halkın alışık olmadığı bir deyimdir, diye, Erzurum ve Sivas’tan uyarıldım. Bunun üzerine ‘olağanüstü yetki sahibi bir meclis’ deyimini kullanmakla yetindim.”
Ankara’ya gelmekte olan vekillerle telgraf haberleşmeleri ile ilişki kurulur; kendilerine moral yükseltici bilgiler verilir. Aylarca ve çeşitli şekillerde yapılan uyarılara kulak asmayan ve istenilen yapıda örgüt kurmak yerine Karakol Derneği’ni oluşturma gayretinde olanlar şimdi Malta’ya sürgün edilmişlerdir. İstanbul’da “yeniden örgüt kurmak için çok sıkıntılı çalışmalar yapmak ve o zamanki durumumuza göre gücümüzün üstünde para harcamak zorunda kaldım.” diyecektir Atatürk.
Mustafa Kemal Paşa, Mebuslar Meclisi Başkanı Celâlettin Arif Bey’in bir meclis toplanması konusundaki görüşünü öğrenmek ister. Durum acildir. Çektiği telgrafla 19 Mart’ta yayımlanan ve “Ankara’da bir meclis toplamaya Temsilci Kurul’un karar verdiği” bilgisini içeren genelgeyi hatırlatır. Celâlettin Arif bildiriyi görmemiştir. Yazdığına göre, “Anayasamızda böyle olağanüstü bir meclisin toplanabilmesi ile ilgili bir işaret yoktur.” Ancak Fransız anayasasından yararlanılabilir: “Kanuna aykırı dağıtılan bir meclisin üyeleri uygun bir yerde toplanıp meclisin yeniden açılması için karar alabilirler.”
Alınan yanıt aynı görüşte olmadıklarını göstermektedir. Mustafa Kemal Paşa’nın düşüncesi “devamlı bir meclis oluşturmak ve bu meclisle, tasarladığı devrim evrelerini birlikte geçirmek” tir. Celâlettin Arif Bey, Ankara’ya geldiğinde de fikir ayrılığını sürdürecek ve kendisini hep İstanbul Mebuslar Meclisi Başkanı sayacaktır. Hatta, Mustafa Kemal Paşa Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, kendisi de ikinci başkan olduğu zamanlarda, eski unvanı nedeniyle “daha çok ödenek almak yolunda yasal hakkı olduğunu” ifade edecek ancak konunun Meclis genel kuruluna taşınacağını anlayınca bu isteğinden vazgeçecektir.
Çeşitli isteklerde bulunan ancak neticede şöyle veya böyle edep çizgisi içinde kalan bu siyasetçileri yine de saygıyla analım. Onlar, en azından, yaptıkları işe vakıflardı. Ya bugün? En ufak bir liyakat sahibi olmadığı halde koltuk kapmaca derdine düşen, iktidar yaranı ve birden fazla kurumdan/kuruluştan maaş alanları sizce yüz yıl sonranın kuşakları nasıl anacaktır?
Mustafa Kemal Paşa, Nisan ayı başında İstanbul’dan kaçarak Ankara’ya gelen; Halide Edip, Dr. Adnan (Adıvar), Hüsrev (Gerede), Yunus Nadi, Yusuf Kemal (Tengirşenk), Rıza Nur, Cami (Baykut), Albay İsmet (İnönü), Celalettin Arif, Saffet (Arıkan) ve diğer bazılarını istasyonda bizzat karşılayacaktır.
19 Mart 1920 tarihli bildirinin gereği olarak seçimler, memleketin her tarafında hızla ve dürüstçe yapılır. Seçilen mebuslar, Büyük Millet Meclisi’nde “bütün milletin, memleketin temsilcisi olarak” hazırdırlar. Dersim, Malatya, Elazığ, Konya, Diyarbakır ve Trabzon’da duraksama ve engellemeler olmuşsa da bunun nedeni halk değil, “o tarihte o dairelerde bulunan üst düzey sivil yönetim amirleridir.”
Bu arada, Samsun’da bulunan On Beşinci Tümen’in moralinin bozuk olduğu bilgisi gelir. Sözde, subaylar arasında padişaha aşırı bağlılık duyguları varmış; Padişah’a karşı verilecek emirleri yapmayacakları, baskı yapılırsa görevden ayrılacakları “hissediliyor” imiş. Ayrıca gelen bir şifreye göre, “Adapazarı ile Hendek arasındaki Çatalköprü’deki köprüler ve Mudurnu Suyu köprüsü Ulusal Güçlere karşı olanlar tarafından yıkılmış… Telgraf, telefon hatları kesilmiş…”
Atatürk şöyle der: “Efendiler, bu türden olaylara bundan sonra çok rastlayacağız. Büyük Millet Meclisi’nin toplanmasını ve açılmasını sağlamak için çalıştığımız günlerde, bizi en çok uğraştıran Düzce, Hendek, Gerede gibi Bolu bölgesi içindeki yerlerden başlayıp, Nallıhan, Beypazarı üzerlerinden Ankara’ya yaklaşacak gibi görünen gericilik ve ayaklanma dalgaları olmuştur.”
Mustafa Kemal Paşa bir yandan bu dalgaları durdurmaya çalışmakta, bir yandan da, “Ankara’da toplanmakta olan ve genel durumu daha gerektiği gibi bilmeyen mebusları, korkulacak görünümler karşında bırakmamak” için uğraşmaktadır. Meclis’in “Nisan’ın 23 üncü Cuma günü açılmasına” karar verilir ve 21 Nisan 1920’de bir genelge yayımlanır. Atatürk bu genelge için, “O günün duygu ve düşüncelerine ne denli uymak zorunluluğunda bulunulduğunu gösterir bir belge olması bakımından, olduğu gibi bilginize sunmayı uygun görüyorum.” der Nutuk’ta.
Birinci maddesi; “Yüce Allah’ın yardımıyla Nisan’ın 23 üncü Cuma günü, Cuma namazından sonra Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılacaktır.” ifadesini taşıyan bildirinin 6. ve son maddesi de “Tam başarı için büyük Allah’a yakarılacaktır.” cümlesidir. Ara maddelerde; “vatanın bağımsızlığı, halifelik ve padişahlığın kurtarılması” na değinilir. Hatim indirilecek ve “kutsal hatmin son bölümleri uğurlu olsun diye Cuma günü namazdan sonra meclis önünde okunup bitirilecektir.” Ve de “Bildirinin hemen yayımlanıp dağıtılması için her araca başvurulacak ve hızla en uzak köylere, en küçük askerî birliklere, memleketin bütün örgüt ve kurumlarına bildirilmesi sağlanacaktır.”
Aynı gün bir telgraf da Balıkesir’deki 61. Tümen Komutanlığı’na çekilir: Meclis açıldıktan sonra Anadolu önem kazanacaktır. İstanbul halkı olaylardan uzak kalmamalıdır. Anadolu Ajansı’nın günlük bildirileri Bandırma’dan emin kayıkçılar ve vapur kaptanlarıyla düzenli olarak İstanbul’a ulaştırılmalıdır.
Mustafa Kemal Paşa, 22 Nisan’da küçük bir bildiri daha yayımlar:
“Yüce Allah’ın yardımıyla Nisan’ın 23 üncü Cuma günü Büyük Millet Meclisi açılarak göreve başlayacağından o günden sonra bütün sivil ve askerî makamların ve bütün milletin bağlı olacağı yer o meclis olacaktır, duyurulur.”
Atatürk, Nutuk’ta bu bölümü sonlandırırken tarihe çok önemli bir not düşer. Gazi Cumhurbaşkanı: “Şimdiye kadar, bilginize sunduklarım, kişisel olarak ve Temsilci Kurul adına değindiğim olayların ve durumların açıklanmasına yönelik idi. Bundan sonra söyleyeceklerim, Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldıktan ve yöntemince hükûmet kurulduktan bugüne kadarki durumlarla olayları ve devrimleri kapsayacaktır.” der ve her bilginin belgelerle saptanmış olduğunu belirtir.
Bu konudaki son sözleri ise şöyledir: “Amacım, devrimimizin incelenmesinde, tarihe kolaylık sağlamaktır. Bütün bu olaylar olurken, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükûmeti Başkanı, Başkomutan ve Cumhurbaşkanı olmaktan çok, örgütümüzün genel başkanı olarak bu görevi yapmayı kendim için zorunlu sayarım.”
Kurtuluş’un ve Kuruluş’un örgütünü, bu sözlerin gereğini yapmaya davet ediyoruz.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun.
Canan Murtezaoğlu