“Ünlülerin öykülerini yaymak, millette övünç duygularını sürdürür ve gereklidir. Ama tarihin sorumlu tutacağı kişilerin yaptıklarını övünülecek şeyler arasında saymak, tarihi lekeler ve gelecek kuşakları yanlış kanılara sürükler.” Bu cümleler, sonradan Kastamonu mebusu olan Yarbay Halit Bey’in Batı Cephesi Komutanlığına verdiği bir raporda geçmektedir. (20 Ocak 1922) Raporun konusu Birinci Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa’dır. Atatürk; Musul’u nasıl kaybettiğimize ilişkin açıklamalar da içeren, her satırı ibret dolu bu rapora Nutuk’ta yer vermiştir. Önce bazı bilgiler verelim.
Ali İhsan Paşa “Meclis’teki muhalif grubun başlarıyla” bağlantı halindedir. Millî Mücadele’nin sorunlarından biri olan asker kaçakları konusunda önemli etkenlerden biri de Ali İhsan Paşa gibi, “komuta zinciri içinde bağımsız davranmak isteyen komutanların emirlere uymamaları”* dır. Ali İhsan Paşa’nın İsmet Paşa ile arası açıktır; İsmet Paşa’yı Mustafa Kemal Paşa’ya şikâyet eder ancak haksız şikâyeti kabul edilmez ve Mustafa Kemal Paşa, “komutanlığın kendisini şikâyet ettiği vakit görevinin son bulacağını”* söyler ve 18 Haziran 1922’de “Ali İhsan Paşa dürüst bir harekât hattı takip etmediği için Birinci Ordu Komutanlığı’nın kendisinden alınmış ve hakkında kanunî muameleye geçilmiş olduğunu”* bildirir. Başkomutanlıkça gönderilecek olan Ankara İstiklâl Mahkemesi, İsmet Paşa’nın Mustafa Kemal Paşa’ya rica ve ısrarı sonucunda Ali İhsan Paşa’yı yargılamaktan vaz geçecektir. İsmet Paşa şöyle der: “Ali İhsan Paşa’ya tebliğ ettim. Konya’ya gönderdim. Divan-ı Harp’e vereceğiz. Muharebe esnasında muhakeme edilmedi. Divan-ı Harp Büyük Taarruz’dan sonra kuruldu. Fakat bu esnada herkeste garip bir hava var. Bir nevi, sonra görürsün, düşman taarruz edecek, ne olacağını görürsün, o zaman söz söylemek bize düşecek gibi bir hava. Bütün muhaliflerimiz bu durumda…” (İsmet İnönü, Hatıralar)
Gazi’nin; el yazısıyla yazdığı ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin 15-20 Ekim 1927 kongresinde, 36 saat süren bir okumayla Türk milleti ve Türk gençliğine seslenişi olan Nutuk’tan devam edelim.
Malta’dan gelmiş olan Ali İhsan Paşa’ya Birinci Ordu Komutanlığı verilmiştir. Ancak “İhsan Paşa’nın, kendisini Askerî Mahkeme’ye kadar götüren yersiz işleri ve davranışlarından dolayı Ordu Komutanlığından uzaklaştırılması gerekti.”der Atatürk. Özetle aktarmaya çalışalım…
Ali İhsan Paşa’nın; “ambarlarında bulunan şeyleri günlerce bildirmeyerek ve bildirtmeyerek, genel yiyecek sıkıntısı çekildiği bir sırada birdenbire ambarlarında yiyecek kalmadığını ve açlık tehlikesi bulunduğunu” bildirmesi, ast komutanları emir dinlememeye ve görev yapmamaya kışkırtması, böyle davrananları tutması gibi davranışları, “ordunun emre uyma ve görev duygusuyla oynayacak kadar dalavereye yatkın olduğu kanısını” uyandırmıştır.
Atatürk öncelikle, Ali İhsan Paşa’nın kendine özgü niteliklerinden başlıcalarını sıralar: “… Bütün ordusunda, yalnız kendisinin erk sahibi olduğu sanısını uyandırmak… Üstlerinden daha üstün olduğunu herkese kanıtlama kaygısında bulunmak… Büyüklerinin hem resmî iş ve hem de özel davranışları bakımından saygınlıklarının düşkün olmasını araştırmak… Herhangi bir başarısızlığın ne olursa olsun, hep astlarına veya üstlerine yüklemenin yolunu aramak…”
Anlaşılan Ali İhsan Paşa, küçük dağları yaratan tek adam rolüne soyunma niyet ve çabasına girmiştir.
“Ali İhsan Paşa’nın huyu ve ahlâkı”hakkında rapor yazan kişi, Paşa’nın Kurmay Başkanı iken “görevden çekilmek zorunluğu duyan Yarbay Halit Bey” dir. Rapor’un bazı bölümlerini verelim:
“Komutanım Ali İhsan Paşa Hazretlerinin geldiği günden beri ast komutanların onurunu ve görev yapma isteğini kıracak davranışlarda bulunması ve yapılan yazışmalardan anlaşılmış olacağı gibi cephe komutanlığına karşı astlara sezdirecek ölçüde akıl almaz bir yazışma kapısı açması, benlik kokusu sezilen düşünce yarışına girişmesi, bütün dünyanın değer verip saygı gösterdiği cephe karargâhının etkisini azaltmak istediğini anlatır yollu bir tutum izlemesi, beni gerçekten düşündürdü ve üzdü… 11. Tümen Komutanı ……, görevden çekildiğimi işittikten sonra bana gizlice, Ali İhsan Paşa’nın Malta’da iken kurtarılması için Ferit Paşa’ya mektuplar yazdığını ve açıktan açığa İngiliz Mandasını kabul için saatlerce kendi yanında konuşmalar ve tartışmalar yaptığını söyledi… Asttan gelen kimi yazıları cepheye, cepheden geleni asta olduğu gibi bildirerek karşılıklı güven duygularını zedeleyen davranışları da ayrıca dikkat çekicidir. Örneğin, Şeyhelvan dağının düşman eline düşmesi ile ilgili cephe yazılarını olduğu gibi Beşinci Kolordu’ya ve Beşinci Kolordu’dan yazılan kimi raporların olduğu gibi cepheye yazılması gibi, buna karşın sözü geçen olayın sorumluluğunu Beşinci Kolordu Komutanı’na yüklemesi ve ondan cepheye yakınmalarda bulunması üst olma niteliği ile bağdaşmaz. Tevhid-i Efkâr gazetesinde yayımlattığı öyküleri arasında ateşkes tarihinden bir gün evvel Musul güneyinde Sarkat’ta tutsak düşen Dicle Grubu’nun tutsaklık sorumluluğunu da yalnız o zaman grup komutanı olan Yarbay İsmail Hakkı Beye yüklemesi de bu karakterine işarettir…
Bunlardan başka, ayrıca Beşinci Tümen’den 13 ve 14. alaylar da lokma lokma tutsak verildi. Ateşkesten bir gün evvel 13 bin kişinin tutsak verilmesi, 50 kadar topun yitirilmesi, gerçekte kendisinin olaylara ve duruma uygun olmayan bir emrinden doğmuştur. İşte bu durum, Musul ilinin yitirilmesiyle sonuçlandı. Oysa, ateşkes yapılacağı biliniyordu. Gruba Keyare mevziine çekilmek için direktif verilseydi, İngilizler grubu tutsak etmek şöyle dursun, yenemezdi bile. Beşinci Tümen de katılabilirdi. Ateşkes yapıldığı zaman tutsak olan sekiz piyade alayı elde bulunur ve Musul da bize kalırdı. Ama alçak bir düşünce, mantığı yenmiştir. Öykülerinde, Dicle boyundaki bütün başarılar ve Townshend’in tutsak edilmesi şerefi yalnız kendine mâl edilmiştir…” Yarbay Halit Bey yaşananları tüm çıplaklığı ile anlatmaya devam edecektir.
“General Marshall’ın ‘Yarın öğleye kadar Musul’dan çıkınız, yoksa savaş tutsağısınız’ emrini aldığı zaman o pek kurumlu Paşa hazretleri, Sincar çölünü geçerek Nusaybin’e gitmek için General Marshall’dan bir resmî belge ile koruyucu olarak iki zırhlı otomobil istedi ve Aşir Bey’le beni Musul’da bırakarak bunların koruyuculuğunda Nusaybin’e gitti.Hükûmetin aşiretler üzerindeki moral gücünü de kırdı ve bu durumu görenlerin içi sızladı. Korumasız olarak Zaho yoluyla gidebilirdi ya da atlı alarak çölden gidebilirdi. Halep’te İngiliz Generali’nden kendisi için özel tren istedi ve yolda aşağılanmaya uğramaması için trene koruyucu konmasını istemeyi de unutmadı. Gerektiğinde canını ve rahatını korumak için ulusal onuru unutan paşa hazretlerinin, karakterine örnek olmak üzere yukarıdaki olayları yazdım. … Eski komutanıma hoş görünmedim. Çünkü sonsuz isteklerini yerine getirmedim, ona meddahlık etmedim…” Yarbay Halit Bey’in raporu, Divan şairi Şehrî’nin dizesi ve dua ile bitecektir: “Soğuktan donmuş yılana Tanrım güneş göstermesin’ diye Allah’a yalvarırım.”
Tarih zaten hak adına uğraşan “Halit Beyler”le benlik kavgası güden “Ali İhsan Beyler”arasındaki mücadelenin anlatımı değil midir?
Yüzüncü yıl seçimi için Şehrî’nin dizesini aklımıza ve gönlümüze yazarak devam edelim… Ali İhsan Paşa’nın komutanlığına son verildikten bir gün sonra Mustafa Kemal Paşa, “Türkiye Büyük Millet Meclisi İkinci Başkanı olan Rauf Bey’den İhsan Paşa ile ilgisini gösterir” bir şifre telgraf alır. Rauf Bey, “Birinci Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa’nın görevden alınarak Askerî Mahkeme’ye verilmek üzere Konya’ya gönderildiği konusunda Meclis çevrelerinde dedikodulara yol açan bir söylenti vardır…” demektedir. Atatürk bu bölümü şu cümlelerle sonlandırır: “Efendiler, bir komutanın görevden çıkarılması ve atanması ya da askerî mahkemeye verilmesi işleminin üzerinden bir gün geçmeden Meclisçe dedikodu olabilecek bir söylenti durumuna girmesi ve Meclis İkinci Başkanı’nın bunu benden açıklamamı isteyecek kadar ilgilenmesi dikkat çekici değil midir? Rauf Bey’e tarafımdan gereken karşılık verildi…” Bir süre vekâletle yönetilecek olan Birinci Ordu Komutanlığı’na “açıkta bulunan Nurettin Paşa” atanacaktır.
NUTUK, tarihi karalamak isteyen zehirli beyinlere panzehirdir. Devlet’imizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmet, saygı, sevgi, minnet ve şükranla anıyorum.
Canan Murtezaoğlu