İnsan bu! Şanında, adına ‘eşref-i mahluk’ denildi. Ala-i Illıyyın’a da, esfel-i safiline de giden yol gösterildi… Nimetler içinde ‘dünya, ahretin tarlası’ diye bildirildi…
Yol iki: Birinci yol biraz çilelidir bil ki; orada gezemez şeytan, çakal, tilki… Davet hep Hakka’dır cennete ulaştırır…
İkinci yolda tantana, şamata, eğlence, zevk-ü safa bol… Nefis, heva-ü heves almışlar rol… Yaşlanırsın geçer heva-ü heves… Bakmışsın kesilmiş nefes… Bunlar kötülüğü sever; şerre bulaştırır, cehenneme gitmeyi kolaylaştırır!
İnsan aldanır; zanneder hiç ölmeyecek, ölüm, hesap uzak… Mal, mülk, makam, mevki, para, kadın şeytanın yeryüzünde kurduğu tuzak…
Dünya; her gün başka makyaj, başka bir güzellikte, başka başka cilvelerle sunar kendini… İnsan gafildir, insan cahildir, anlamaz şeytanla nefsinin fendini…
Şeytan der ki; beni karalayıp, iftira atma… Bana da hocalık yapacakları, arkadaş olarak, dost diye yanında tutma…
Nefsime tavsiyem o’dur ki: Dost; olmalı iki vücutta bir ruh, bir ruhta iki vücut… Buluşamıyorsan Hak’ta o dostlukta yoktur umut…
Cennete çağırıp, Hakka davet etmeyenleri dost sanma, sil defterden at ve unut… Çok fazla da olur sanma gerçek dost… Çoğu çakal, tilki, kurt iken; giyer koyundan post…
Dost vefalı olmalı, biraz da cefalı… Dost cefasına katlanmayan, nasıl olur dostlar meclisinde sefalı… İnsan budur işte; ak ile karayı ayıran, arkasından dosta laf söyletmeyip kayıran…
İnsan mı bu! Yüzüne iken layık olmadıklarınla bile seni öven… Arkanı dönünce sağanak sağanak söven…
Sanma ki ne gençlik, ne dünya, ne de makam, ne servet kalıcı… Hak unutulup olursak mala mülke, dünya ya tapıcı, sen dua et de o zavallıya acı…
Adına dünya denildi; iki kapılı bir han… Kazanılmadıysa Hak’kın rızası, otur ağla, feryat et, yan da yan…
Mirasçılar için kazanılmışsa sadece mal, ipin ucu kaçmıştır! Salabildiğin kadar sal, alabildiğin kadar al… Hayır, dostum hayır; asla iyi değil bu hal… Unutma! Yarın hesap var… Sen yine Hakk’ın rızasında kal!
Makam; önünde eğilerek girilen yüksek kapı… Merdivenleri çıkılır yokuş yukarı, burası ulaşılması zor yapı içindeki bir kapı… Makama oturunca belli olur, adam mıdır işiyle, kişi… Kendini gösterecektir liyakat ve ehliyetiyle işi…
Makamdır bu; havası, rüzgârı çok olur… Rüzgâr esip fener sönmesin yoksa güneş doğunca dost zannettiğin yarasalar yok olur…
Makamlar yüksek olur, hem de ulu… Olunur ise Allah’ın(c.c) iyi kulu… Denilmiştir ki; “bir saatlik adalet, yetmiş yıllık nafile ibadet…” Ömer gibi olursa makamdaki kişi… Dicle kenarında kurdun kapacağı koyunu düşünmek olur işi…
Koca imam, asırlara ışık tutan büyük insan, İmam-ı Gâzâli der ki: İnsanlar üç kısımdır;
1- Gıda gibidirler. Herkese her zaman lazımdır.
2- İlaç gidirler. İhtiyaç zamanında lazım olurlar.
3- Hastalık gibidirler. Bunlara ihtiyaç olmaz. Fakat kendileri insanlara musallat olurlar. Bunlardan kurtulmaya çalışılır.
Hz. Peygamber’in gözlerinin nuru, insanlığın gurur Hz. Hasan(R.A) da insan üç sınıftır:
1-Tam adam 2- Yarım adam 3-Sıfır adam. 1-Tam adam; hem görüşü olan(rey sahibi) hem de istişare(danışma) taraftarı olandır.2- Yarım adam; rey sahibidir, istişareye değer vermez. Sıfır adam ise; ne rey sahibi, ne de istişare taraftarıdır.(Bir şey bilmediğini bilmeyen adam.)
Hafızi der ki:
Nefis, hevâ, şeytan yâr-u gâr oldu, Aldılar araya, düştük zillete, Nefis bu iklimde hükümdar oldu.
İnsan bu! Girince zaman tüneli içine yürür gider… Bir de bakmış yolun sonu görünüp, ömür biter… Köşklerine, saraylarına biçilemez değer… Ölünce korlar toprağa, gelen çiğner, giden çiğneeer…
Ömer Hayyam, saraylara sığmayan, kibrinden insanlara selam vermeyen, ben, ben diyerek yaşayan insanı nasıl görüyor: ‘Bir destici gördüm pazarda, elde çamur; Pat küt vurarak kardırır, yapardı hamur. Canlandı bir an kil, sokuldu ustasına; İnsandım oğul, dikkat et, yavaşçana vur.’
Turan-TOK. 10-9-2011 Bafra Altunova/ Ordu Vizyon /Gazeteleri/ Sağlıkla kalın