Madımak faciasının üzerinden 29 yıl geçmesine rağmen vicdanlar susmamış, yaralar kanamaya devam etmektedir. Bu durumun en büyük nedeni ise davaların hukukun ilkelerine uygun olarak sürdürülmemesi, faillerinin gereken cezayı almamalarıdır.
Unutmamak, unutturmamak adına MadımakOlayı’nı bir kez daha hatırlatmak istedim. Bakalım neler olmuş.
Demirel Cumhurbaşkanı olunca DYP’nin başına Tansu Penbe Çiller geçer ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 50. Başbakanı olur. Türkiye’de ilk kez bir kadının başbakan olması, bazı kesimlerde memnuniyetle karşılanır.
Çiller hükümeti daha güvenoyu alamadan Sivas’ta bir facia meydana gelir. (2 Temmuz 1993) Pir Sultan Abdal Şenlikleri kapsamında, aralarında Aziz Nesin’in de bulunduğu pek çok sanatçı ve fikir insanı dönemin Sivas valisi Ahmet Karabilgin’in özel davetlisi olarak bu kente gelir. Binlerce kişiden oluşan karşıt bir grup; “Sivas laiklere mezar olacak!”sloganlarıyla Kültür Merkezi’nden çıkar, Hükümet Meydanı’na gelir ve Hükümet Konağı’nı taşlamaya başlar. Madımak Oteli civarına ulaştıklarında araçlar ateşe verilir. Öfkeli grup Madımak Oteli’ni de ateşe verir. Otelde bulunanlardan; halk ozanları Muhlis Akarsu, Nesimi Çimen ve Hasret Gültekin, şairler Metin Altıok ve Behçet Aysan, yazar Asım Bezirci, karikatürist Asaf Koçak ile birlikte çoğu Alevi otuz üç yazar, ozan, düşünür ve iki otel görevlisi yanarak veya dumandan boğularak hayatlarını kaybederler.
Kin ve öfke öyle bir boyuta ulaşmıştır ki, itfaiye merdiveniyle kurtarılmaya çalışılan Aziz Nesin, merdivendeki görevli tarafından darp edilip, itfaiye aracı etrafında toplanan karşıt görüşlü kalabalığa doğru itilir. Başından yaralanan Aziz Nesin’i linç girişiminden araya giren polisler kurtarır. Yaralılar hastaneye götürülür. Aziz Nesin’in de içinde bulunduğu elli bir kişi ağır yaralarla kurtulur.
Gün boyu süren kargaşalar polis ve jandarma tarafından önlenemez. Nihayet akşam saatlerinde valilik “2 günlük sokağa çıkma yasağı” ilan eder. Güvenlik güçleri ancak yasaktan sonra şehirde tam bir hâkimiyet sağlayabilirler. Başbakan Tansu Çiller ise, olaylardan sonra şu açıklamayı yapar:
“Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir.” (…)
Madımak Olayı’nda 124 kişi gözaltına alınır. Yargılama süresince 37 sanık serbest bırakılır. 1997 yılında açıklanan kararla, 33 sanık idama, 14 sanık ise 15 yıla kadar değişen hapis cezasına mahkûm edilir. Yargıtay hapis cezalarını onaylarken, idam cezalarını usul noksanlıkları nedeniyle bozar. Yargılama yeniden başlar. 2000 yılında 33 sanık DGM tarafından yeniden idam cezasına çarptırılır. Terörist başı Abdullah Öcalan’ı kurtarmak için 2002 yılında idam cezasının yürürlükten kaldırılması, Madımak hükümlülerini de kurtarır; cezaları müebbet ağır hapis cezasına çevrilir.
Madımak sanıklarını Necmettin Erbakan’ın partisinin avukatları savunur. Refahyol iktidarının Adalet Bakanı Şevket Kazan, bakanlığı sırasında onları hapishanede ziyaret eder. Geniş avukat listesinde çok sayıda Refah Parti üyesi ve yöneticisi olması eleştiri konusu olsa da bu avukatlar ilerleyen yıllarda Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile Saadet Partisi (SP)’ne katılacaklardır. İçlerinden milletvekili, belediye başkanı, bakan, il başkanı, meclis üyesi, Anayasa komisyonu üyesi gibi üst düzey yönetim kademelerine yükselenler de olacaktır. Olayın kilit ismi olarak bilinen dönemin Refah Partili Sivas Belediye Meclisi üyesi Cafer Erçakmak ve bazı sanıklar ise firar edecektir.
Madımak davasının yargılama aşamasında ilginç olaylar da ortaya çıkar. Katliamın kilit ismi olan firari Cafer Erçakmak’ın, Interpol tarafından kırmızı bültenle aranmasına rağmen yıllarca Sivas’ta yaşadığı, firarilerden birisinin olaydan on dört gün sonra Sivas Kangal’da evlendiği, bir başka firari İhsan Çakmak’ın ise evlendiği, askere gittiği, çocuğunu nüfusa kaydettirdiği, hatta ehliyet aldığı ortaya çıkacaktır… Âdeta “Gelin bizi yakalayın!”diye resmi evraklar aracılığıyla defalarca kendilerini ihbar eden şahıslar, ne hikmetse bir türlü yakalanamamıştır! Sivas davasında yirmiye yakın kişinin hâlâ firari olduğu iddia edilmektedir.
Sivas olayları davasında avukatlık yapan Avukat Faik Işık, 2011 yılında şöyle bir açıklama yapar; “Benim gibi pek çok genç avukatın sadece birkaç celsede gördüğü oydu ki; Sivas’taki o dehşet verici olayların aydınlatılması ve gerçekte kimler tarafından yapıldığının ortaya çıkartılması söz konusu değildi. Bunun yerine, o zaman davaya bakan Ankara DGM’de sağcılık-solculuk, Alevilik-Sünnilik, laiklik-gericilik gibi ideolojik tartışmaların tiyatrosu yapılmaktaydı. Biz davaya bir çeşit figüranlar gibi yerleştirildiğimizi fark ettik.”
Olaydan sonra Madımak oteli uzun yıllar kebapçı olarak faaliyet gösterir. Katliamdan on sekiz yıl sonra da otelin müze değil Bilim ve Kültür Merkezi’ne çevrilmesi kararlaştırılır.
Türkiye üzerinde oynanan emperyalist oyunlar denilince aklımıza ilk gelen ülkeler Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’dir. Ancak bunlar kadar hatta daha tehlikeli bir başka ülke daha vardır: Almanya…
70’ li yıllardan itibaren, bugün Türkiye’de ne kadar radikal İslamcı vakıf, cemaat, örgüt vb. kuruluş varsa tamamının; topraklarında palazlanıp güçlenmesine olanak sağlayan, maddi ve lojistik destek veren Almanya’nın Sivas katliamı sanıklarını nasıl koruduğunu Dr. Necip Hablemitoğlu’ndan öğreniyoruz. Bakın nasıl olmuş:
“…Sivas’ taki 37 insanın yakılmasından birinci derecede sorumlu altı kışkırtıcı cinayet zanlısı, Alman Dış İstihbarat Servisi BND elemanları tarafından Esenboğa üzerinden Almanya’ya kaçırılmışlardır. Almanya, bu suçluları Türkiye’ye teslim etmemektedir. Bu altı zanlı Almanya’da farklı kimliklerle koruma altında yaşamlarını sürdürmektedirler… Alman Devleti, Sivas’taki katliamın bu suretle şeriği olduğunu ortaya koymasına karşın, diğer taraftan kimi Alevi inançlı Türk vatandaşlarını Türk Devleti’ne karşı kullanmaya da devam etmektedir.” Almanya’nın bu zanlılardan bir tanesine vatandaşlık hakkı verdiğini de yine kitaptan kısa bir not olarak belirtelim.
Laik Türkiye Cumhuriyeti’nde sırf Alevi oldukları için hunharca katledilen bu insanlar, bu toprakların öz evlatlarıdır. Aleviler, bu ülkenin çimentosudur. Çimento kırılırsa yapı zarar görür. Demokrasimizden Aleviler çekip alınırsa, geriye demokrasi adına bir şey kalmaz. Madımak şehitlerinden ozan-şair Muhlis Akarsu’nun bir şiiri ile konuya nokta koyalım.
Demokrasi Nerde ise Oradayız
Dostlar bizim inancımız bellidir
Demokrasi nerde ise ordayız
Softaların sözlerine kanmayız
Demokrasi nerde ise ordayız
Bizim ölenimiz geri dirilmez
İnsanlara boş fetvalar verilmez
Bizde sınıf, bölücülük bilinmez
Demokrasi nerde ise ordayız
Yollarımız ikilikle barışmaz
İnsanların inancına karışmaz
Benlik yoktur, kimse ile yarışmaz
Demokrasi nerde ise ordayız
İnsan haktır, hak insandır biliriz
Gönüllerde açar bizim gülümüz
Akarsu’yum bacı kardeş hepimiz
Demokrasi nerde ise ordayız
Madımak davası Türk hukuk sisteminde; göz göre göre işlenen insanlık suçuna gereken ceza verilmediği için kara bir leke olarak kalmaya devam etmektedir. Ülkemizde bir daha böyle kara günler yaşanmaması dileğiyle, Madımak şehitlerine Allah’tan rahmet diliyorum.
Tülay Hergünlü – SMMM