İstanbul’a, fetihle birlikte ayak basan ilk Samsunlu Fatih Sultan Mehmet’in yanı başındaki hocası Ak Şemsettin idi. Türkleşen-İslamlaşan İstanbul’un ilk semti de yine Samsun’dan getirilen yerleşimcilerce kurulmuştu ve Fatih-Çarşamba adı verilmişti. Tophane ve Beyoğlu bölgesi, Samsun Bafra’dan getirilen yerleşimcilerin yaşadığı yer olmuştu.
Samsunlular, İslamlaşan ve İstanbul adını alan şehrin kültürünün de çekirdeğini oluşturmuşlardı. Son dönemlerde yaşanan yoğun göçlerle, Samsunlular; bugün de İstanbul’un önemli bir nüfus yoğunluğunu oluşturmaktadır. Dernekler, federasyonlar ve konfederasyon olarak teşkilatlanmış ve çok önemli bir STK gücü haline gelmişlerdir.
İstanbul’da kaybediyoruz….
Ancak, sahip olduğu gücü gösterememiş ve bir türlü istenilen neticeleri alamamıştır. Gecen dönem 20 olan İstanbul’daki seçilmiş sayısı, bu seçimlerde gerilemiş ve 15’e düşmüştür. Halbu ki, beklenen çok daha fazla olması idi. Hatta, belediye başkanları seçtirmekti. Meclis üyeleri sayısı düşen, belediye başkanı seçtiremeyenlerin, milletvekili seçtirmeleri de zaten düşünülemez. Maalesef, milletvekilimiz de yok…
Peki biz neden başaramıyoruz? Birçok neden sıralanabilir. Bence doğru bir stratejimiz yok ve lobicilik denen olayı yapamıyoruz. Doğru strateji ve lobicilik konularını geçmiş dönemlerde zaman zaman ele aldım. Çok önemli olmasına rağmen, mesele onunla da bitmiyor. En önemli şey eldeki insan kaynağı ve temsil noktasındakilerin doğru adımlar atmasından geçiyor.
Kişisel egolar başarıyı engelliyor…
Dernekleri, federasyonları kilitleyen kişisel hesap ve egolar. Ben varsam var, ben yoksam yok yaklaşımı. Gereksiz, faydasız çekişmeler ve gücün zayıflaması. Doğru ve isabetli etkinliklerin yapılamaması. Her defasında, yanlışlığı görülmesine rağmen aynı yanlışların yapılmaya devam edilmesi vb. olarak sayabiliriz.