İrfan Kömürcüoğlu’nu Şehadetinin 12. Yılında Rahmetle Anıyoruz

İrfan Kömürcüoğlu…
Bafra’nın yetiştirdiği ülkü devlerinden…
Bugün onun Şehadetinin 12. Yılı.
Onu, özlemle , rahmetle,minnetle anıyoruz.
Bu vesileyle, Cengiz Tunç’un onun hayatını kaleme aldığı yazısını yayınlıyoruz.
Genç kardeşlerimizin, kendisini inandığı davasına adamış böyle örnek şahsiyetleri öğrenmesinde büyük bir yarar görüyoruz:

28 ŞUBAT 2007 İRFAN KÖMÜRCÜOĞLU BAFRA

RAHMETLE ANIYORUZ.

Ancak bir kişinin güçlükle sığabileceği sağlıksız, havasız bir hücrede dışarı çıkarmadan günlerce tuttular. Gözleri kapalı işkence seslerini dinlettiler. Aynı çığlıkları sizlerde atacaksınız dediler. Önceden hazırlanmış, istenilen şekilde ifade vermeyenler falakaya yatırıldı, demir çubuk, cop ve sopalarla dövüldüler. Ayaklarında oluşan yara izlerini kaybettirmek için ıslak zemin üzerinde sırtlarına binerek koridorlarda dolaştırdılar. Eğer yaralar kaybolmadıysa, iyileşene kadar hücrede tuttular. Ellerini bir tahtaya bağladılar, ayak parmakları, erkeklik organları, makatlarına elektrik verdiler. Yetersiz bulduklarında dişlerine, kulaklarına da verdiler. Vücutlarında sigara izmariti söndürdüler, yaralarına tuz bastılar.

Vücutlarına kum torbası koyup karın boşluklarına, ciğerlerine vurdular, iç kanamayla öldürmek istiyorlardı. Parmak aralarına mermi, kalem gibi sert cisimler yerleştirip sıktılar, acı içinde ifadelerini aldılar. Bütün bu işkencelere direnenlerin anası-babası, eşleri-kız çocuklarını emniyete getirdiler. Gözlerinin önünde çırılçıplak soyarak işkence yaptılar. Siz olsaydınız Atatürk’ü bile öldürdük derdiniz ve öyle dediler “Atatürk’ü biz öldürdük.” Ülkücülerin ifadesini Samsun Sıhhiyede alırken en meşhur işkence şekli koltuk altına sıcak yumurta yerleştirmekti. O ne kadar kötü bir işkence şekliydi. İnsanın en yumuşak yerine yumurta koyulduğunu düşünün bir kere acıdan çoğu bayılıyordu.

İşkencenin her türlüsü üzerinde denenmişti, bu sebepten çok acı çekiyordu. Yine bir gün işkenceden koğuşa getirilmişti, elleri ve gözleri bağlıydı. Helal süt emmiş askerlerden biri bu gördüğü manzaraya daha fazla dayanamadı, “Bir arkadaşı masaj yapsın” dedi. En yakınında Adnan vardı. Acılar içinde kıvranan İrfan başkana iki saate yakın masaj yaptı, biraz rahatlamıştı. Adnan’a, “Alnımızın akıyla Allah’ın bize verdiği emaneti teslim edelim başka bir şey istemem” dedi ve sürekli dudaklarından dua dökülüyordu.

İrfan Kömürcüoğlu dışarı salınmıştı. Osman Parlak’ın bekâr evinde kalıyordu. Çayı demli içerdi. İrfan Kömürcüoğlu, Bilal Murtezaoğlu, Murat Cevahir gelecekte Bafra’da kim milletvekili olmalı diye tartışıyorlardı. Bu dört ülkücü Zihni Şahin’in milletvekili olması yönünde fikir birliği yapmışlardı. Ama bunu hiçbir zaman Zihni Şahin’e söylememişler, ta ki 1991 yılındaki seçime kadar.
İrfan Kömürcüoğlu Atatürk Ortaokulu önünde eşofmanlarıyla koşuyordu.

Osman Hoca yanına yaklaştı selam verdikten sonra, “İrfan bugün Bafra sokaklarında 06 Plakalı araçlar gördüm. Bu iyiye işaret değil. Bu akşam bana geleceksin, seni kaçıracağım” dedi. İrfan, “Olmaz, sana gelemem. Artık bıktım, ne olacaksa bir an önce olsun” dedi. Ve gece ikinci kez tutuklandı, alınıp götürüldü.

2 Aralık 1980 günü İrfan Kömürcüoğlu, Baha Sertkaya, Mustafa Gökmen, Eyüp Asan, Sabri Aslan……. Zeki Kaman ekibi eşliğinde Bafra’ya doğru yola çıkmışlardı.

Güya toprağa gömülü olduğunu söylediği, ama aslında olmayan silahları bulmak istiyorlardı. Soğuk bir kış günüydü. Zeki Kaman Kızılırmak köprüsüne geldiğinde fikrini değiştirmiş, araçları köprünün ayaklarına doğru sürmüştü. Birkaç gün önce yağan yağmurlardan Kızılırmak sert ve bulanık akıyordu. Zeki Kaman, İrfan’a “İn aşağı “ dedi. Kelepçelerini çözdüler, peşinden “yürü” diye bağırdı. İrfan elbisesiyle Aralık ayında sazların içine doğru buz gibi suya beline kadar girmişti. Titriyordu, arkasından “Kaç, kaç” diye bağırıyorlardı. Kaçmaya kalksa vuracaklarını biliyordu. Ve bir gün sonraki gazeteler şöyle manşet atacaklardı, “Sağcı terörist kaçarken vuruldu.”
İrfan Kömürcüoğlu cezaevinden çıktıktan sonra Osman Hoca ile istişare yapmış, hocanın tavsiyelerine uyarak İstanbul’a giderek hayatında yeni bir sayfa açmıştı.

Engin tarih ve genel kültür bilgisiyle etrafındakileri şaşkına çeviriyor, ufuklarını genişletiyordu. Bir gün böyle hoş sohbetlerden birisinde İbrahim Kanbur,
“İrfan ağabey! Bu kadar işkence gördünüz, çile çektiniz, sonrada suçsuzsunuz diye beraat ettiniz. Neden Avrupa İnsan Hakları Mahkeme’sine başvurmuyorsunuz? Bak Yaşar Okuyan Avrupa İnsan Hakları Mahkeme’sin de Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine dava açtı ve tazminat kazandı. Ağabey emsal olmaz mı?” Dedi.

İrfan’ın yüz hatları gerildi, İbrahim’e öyle bir baktı ki, İbrahim korktu. Sonra hiddetle,
“Ne diyorsun? Böyle bir şikâyet her şeyden önce davamızı ve verdiğimiz mücadeleyi inkâr etmek olur. Biz bu millet için ölümü göze aldık; şimdi bunun bedelini milletten istemek şerefsizlik olur. Böyle bir sözü sakın bir daha ağzınızdan duymayayım” dedi.

12 Eylülün buz kesen rutubetli zindanlarından vücudu nasibini almıştı. Amansız hastalığa yakalandı ve Hak vaki oldu, aramızdan ayrıldı. Nur içinde yatsın mekanı cennet olsun.

Bunları da sevebilirsiniz