Başkomutanlık Kanunu, süresi bittiği için yeniden görüşme konusudur. Tarih, 20 Temmuz 1922… Mustafa Kemal Paşa, Meclis’te bir konuşma yapar ve özetle şöyle der: “… Bu olağanüstü yetkilerin devamına gerek ve ihtiyaç kalmadığına inanıyorum… Başkomutanlık makamının devam etmesi, olsa olsa Misak-ı Millimizin özüyle yoğrulmuş kesin sonuca ulaşacağımız güne kadar devam eder. Mutlu bir sonuca güven içinde ulaşacağımıza kuşku yoktur. O gün değerli İzmir’imiz, Bursa’mız, İstanbul’umuz, Trakya’mız anavatana katılmış olacaktır.”
Büyük Millet Meclis’indeki görüşmeler sonucunda, Başkomutanlığın süresiz olarak Mustafa Kemal Paşa’nın üzerinde kalması kabul edilir.
Batı Cephesi Karargâhı’nın bulunduğu Akşehir’e giden Mustafa Kemal Paşa, oradan Konya’ya geçer, İngiliz General Townshend’i kabul eder ve görüşürler. Mustafa Kemal’in “…Evet, karşımızdaki düşmanın çok kuvvetli olduğunu biliyorum. Fakat insaniyeti savunanlar, ölümle tehdit edilmelerine rağmen ölmezler ve ebediyen yaşarlar!” sözleri ders niteliğindedir. Townshend de İngiltere’ye yazdığı raporunda; “Türk milli ordusu güçlü ve etkindir. İngiltere hükûmeti bunu kavrayabilmiş değildir. Yepyeni bir Türkiye doğmuştur. Bu da İngiltere’de henüz anlaşılmış değildir. Türk’ü Avrupa dışına, Anadolu’ya itmeye çalışmak çılgınlıktır.” der.
Diğer yandan Meclis’teki muhalifler, “Ordunun saldırı yeteneği olmadığından ve artık siyasi önlemlerle sorunun çözülmesi ve sonuçlandırılmasının zorunlu olduğundan kuvvetli bir biçimde” söz etmektedirler.
Ordu, ihtiyaç ve eksiklerini tamamlamak üzeredir. Mustafa Kemal Paşa, aslında Haziran ortalarında saldırıya kara vermiştir. Bu kararı sadece üç kişi bilmektedir: Cephe Komutanı, Genelkurmay Başkanı ve Milli Savunma Bakanı.
Sakarya Meydan Savaşı’ndan sonra “Düşman ordusu büyük ve kuvvetli bir grupla Afyonkarahisar-Dumlupınar arasında bulunuyordu… Düşmanın en duyarlı ve önemli noktası orasıydı. Hızlı ve kesin sonuç almak, düşmanı bu kanadından vurmakla mümkündü.” diyen Mustafa Kemal Paşa, Nutuk’ta ayrıntılarıyla anlattığı durumu şöyle özetler: “Denilebilir ki, düşman cephesi, Marmara’dan Menderes’e kadar uzuyordu… Yunan ordusunun, makinalı tüfek, top, uçak, taşıt, cephane ve teknik malzeme bakımından, dünyanın serbest ve kendisini destekleyen sanayiine dayanması nedeniyle özel üstünlüğü vardı. Diğer taraftan bizim ordumuz, süvari sayısı açısından üstünlüğe sahip bulunuyordu.”
Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi Paşa 27/28 Temmuz gecesi Akşehir’de görüşürler ve plan gereği saldırmak üzere 15 Ağustos’a kadar bütün hazırlıkların tamamlanmasını kararlaştırırlar. Ertesi gün yani 28 Temmuz’da, bir futbol karşılaşmasını seyretmek bahanesiyle ordu komutanları ve bazı kolordu komutanları Akşehir’e davet edilirler. Mustafa Kemal hepsiyle fikir alışverişinde bulunur, hazırlıklarını tamamlamaları emrini verir ve Ankara’ya döner. Batı Cephesi Komutanı da 6 Ağustos’ta ordularına gizli olarak saldırıya hazırlık emri verir. Saldırı konusunda Bakanlar Kurulu ile görüş birliğine varılır. Muhalifler ise, “böyle karanlık ve belirsizlik içinde beklemenin yıkımla sonuçlanacağından ibaret propogandalarına çok hız vermişlerdir.” Mustafa Kemal şöyle diyecektir: “Gerçi Meclis’te bu düşünce akımın yaptığı yankılar, zaten düşmanlardan çok gizlemek istediğim harekât bakımından faydalıydı. Fakat bu olumsuz propoganda, en yakın ve en inanmış kişiler üzerinde bile kötü etkisini göstermeye başlamış, onlarda da kararsızlıklara neden olmuştu.” Mustafa Kemal Paşa, onları da aydınlatmayı ve yatıştırmayı gerekli görecektir.
***
Anadolu yeni bir savaşa hazırlanırken ne ilginçtir ki, önce Cemal Paşa’nın Tiflis’te bir Ermeni tarafından vurularak şehit edilmesi (21 Temmuz 1922), sonra da Enver Paşa’nın, Buhara’nın doğusunda bir çarpışmada Ruslar tarafından şehit edilmesi haberleri gelir. (4 Ağustos 1922) İngiltere Başbakanı Lloyd George da Avam Kamarası’nda kışkırtıcı ve yanlı konuşmalarını sürdürmekte, “Mustafa Kemal büyük bir general ve büyük bir yurtsever olabilir ama Müslümanların başı İstanbul’dadır, halifedir.” demektedir. Batı, o günden bugüne bu ikilik yaratan kışkırtıcı söylemini, çeşitli kılıflar, renk ve desen altında sürdürmeye devam ediyor. Atatürk Cumhuriyeti ile içten içe hesaplaşmaları belli ki hiç bitmeyecek!
***
Mustafa Kemal, 17 Ağustos’ta Ankara’dan otomobille gizlice Konya’ya hareket eder. 18/19 Ağustos gecesi de Konya’dan gizli olarak Akşehir’e geçer. O günlerde Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde şöyle bir haber çıkar; “Türkiye Büyük Millet Başkanı Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri Ağustos’un 21. Pazartesi günü öğleden sonra saat 4.00’te Çankaya’daki köşklerinde şehrimizde bulunan kordiplomatiğe bir ziyafet vereceklerdir. Ziyafette bütün elçiler ve siyasi kişiler hazır bulunacaktır. Birçok kişiye dün bu husuta davetiye gönderilmiştir.”
Mustafa Kemal Paşa, gece otomobille ve Tuz Gölü (Koçhisar) üzerinden Konya’ya gitmiştir. Bu durumu çok sınırlı sayıda kişi bilmektedir. Gazete haberi, Mustafa Kemal’in cepheye gidişini duyurmamak amacıyla yayımlanmıştır.
Mustafa Kemal Paşa, 20/21 Ağustos gecesi Akşehir’de Batı Cephesi Karargâhı’nda, I. Ordu Komutanı Nurettin Paşa ve II. Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa’ya taarruz planını harita üzerinde açıklar, taarruz emri verir ve 21 Ağustos’ta tekrar Konya’ya döner. Saldırı, “strateji ve aynı zamanda bir taktik baskın halinde” yapılacaktır diyen Mustafa Kemal Paşa şöyle devam eder: “Bunun mümkün olabilmesi için yığınak ve hazırlıkların gizli kalmasına önem vermek gerekiyordu. Bu sebeple bütün yürüyüşler gece yapılacak, birlikler gündüzleri köylerde ve ağaçlıklar altında dinleneceklerdi. Saldırı bölgesinde yolların düzeltilmesi ve benzeri çalışmalarla düşmanın dikkatini çekmemek için diğer bazı bölgelerde de benzeri sahte çalışmalar yapılacaktı.”
Akşehir’de akşama kadar dairesinden çıkmayan ve Çalıkuşu romanını okuyan* Mustafa Kemal Paşa bu arada, Ankara Komutanı Fuat Bey’den; annesi Zübeyde Hanım ve Fikriye Hanım’ın iyi olduklarını, her iki hanımın da ellerinde Kur’an, başarısı için dua ettiklerini bildiren bir telgraf alır.
24 Ağustos’ta cephe gerisindeki Şuhut’a nakledilen Başkomutanlık ve Batı Cephesi karargâhları, 25 Ağustos’ta da oradan muharebenin idare edileceği Kocatepe’nin güneybatısında çadırlı ordugâha nakledilir. Mustafa Kemal Paşa cepheden İcra vekilleri Heyeti Başkanı Rauf Bey’e “Ağustos’un 26. günü düşmana taarruz başlayacaktır.” telgrafını çeker.
Şevket Süreyya Aydemir şöyle anlatır 26 Ağustos’un sabaha yakın saatlerini:
“… Ay hilal şeklindeydi. Hilalin önünde bir yıldız parlıyordu. … Gün ağarırken saat 4.30’da topçunun tanzim ateşi başladı. 5.30’a kadar devam etti. Bundan sonra tahrip ateşi açıldı… Kalecik Sivrisi, Tınaz Tepe alındı, Belentepe zaptedildi. Bunun üzerine Başkumandan Kocatepe’den, Ankara’da Büyük Millet Meclisi’ne, vekâletlere ve diğer cephelere şu telgrafı çekti: ‘Bugün 26 Ağustos 1338 (1922), saat ondan itibaren tekmil cephede taarruza başlanmıştır. Muvaffakıyet Allah’tandır.”*
Devam edecek…
Canan Murtezaoğlu