Geçmiş tarihimize baktığımızda en önemli kaynak gezginlerin yazdıkları olarak öne çıkıyor. Biz de Samsun konusunda gezginler neler yazmış neler söylemişler bir bakalım ve hatıralarımızı tekrar gözden geçirelim istedik. Yabancılar dışında 40 yılını at üstünde tüm Osmanlı topraklarını dolaşmakla hayatını geçiren ünlü seyyah Evliya Çelebi ve Katip Çelebi’nin Samsun hakkında yazdıklarına bir göz atalım istedik.
Evliya Çelebi’nin gözüyle Samsun
Kaynaklardan elde edilen bilgilere göre; 1645 Yılında Samsunu ziyaret eden Evliya Çelebi şunları yazmış:
“Canik toprağında voyvodalıktır. Emanettir 150 Akçalı kazandır. Yeni çeri serdarı, kethüdası, kale dizdarı ve neferleri vardır. Halkı tümüyle gemici ve kendirci olup, avam takımı yoktur. Fakat pekça temiz giyerler. Şehir, Sinop tarafına düşer. Kalesi deniz kıyısında sağlam bir taş yapıdır. III. Mehmet döneminde Ruslar bu kaleyi istila edip bazı yerlerini yıkmış iseler de sonra yine onarılarak müstevhi edilmiş ve neferler konmuştur. Yetmiş kulesi iki bin bedeni vardır. Samsun şehrinin suyuna (kanavkariz) derler, lezzetli bir sudur. –Bu gün Mert Irmağı adıyla biliyoruz- Evleri kiremitli, bağlı, bahçelidir. Medrese, İmaret Darülhadis gibi şeyleri yoktur. 7 tane Sübyan Mektebi vardır. Açık yerdir ama yine demir atılabilir. Dağlarında yaban üzümü, nar rengi armut turşusu meşhurdur. Nice bir fıçılarla İstanbul’a getirilir. Gemi palavraları için kendir ipleri ise dünyaya yetecek kadar çoktur.”
Katip Çelebi neler söylüyor
Yine Osmanlı gezginlerinden Katip Çelebi de Samsun’a uğramış.
İşte onun gözünden Samsun :
“Samsun Karadeniz kıyısında Kefe’nin tam karşısında ünlü ve görkemli bir kasabadır. Amasya suyu kasabanın doğusundan geçerek denize dökülür. Samsun’un güneyindeki dağ bir yay çizerek batıdan ve doğudan denizle birleşir. Samsun bu silsilelerin oluşturduğu yarım çember ile Karadeniz arasında alçak bir düzlüktür. Kayada eski yapı olarak bir kale ve kalenin içinde camiler, hamamlar ve çarşı vardır. Yörenin bir özelliği bir kaç ev bir araya getirilerek küçük bir yerleşim oluşturulmasıdır. Böylece 3-4 evi içeren, birbirinden uzağa serpilmiş öbeklere mahalleler adı verilir.”
Kara sapandan modern tarıma
1943 yılında şehirde tarımın desteklenmesi amacıyla 20.000 dekar üzerine Gelemen Devlet Üretim Çiftliği kurulmuştur. Ayrıca Çarşamba’da Ziraat Bankası’nın 100.000 dönümlük iki çiftliği vardı. 1949 yılında da meyveciliğin gelişmesi için Vilayet Çiftliği adında bir çiftlik kurulmuş ve halka fidan dağıtılmaya başlanmıştır.
Kara sapan, pulluk, tırpan, kağnı, orak gibi aletler ile kas gücüne dayanarak yapılan tarım 1940’lı yıllarda yerini makine gücüne bırakmıştır.
Samsun’da 1940 yılında 32 traktör, 405 tek tekerli, 1050 çifttekerli pulluk, 15 pancar mibzeri bulunmaktaydı. Çarşamba Ovası ve Bafra Ovası’ndaki bataklıkların kurutulması ve verimli tarım alanlarının açılması nedeniyle 1950’li yıllarda traktör sayısı hızla artmıştır. Bunlara bağlı olarak geleneksel tarım aletleri hızla terk edilmiştir.
Osmanlı süvarileri Canik atlarına binerlerdi
Yörede bulunan Osmanlı süvarileri at ihtiyaçlarını Bafra’da ve Çarşamba’da yetiştirilen Canik atlarından karşılamaktaydı. Bu atlar çevik, uzun yola dayanıklı ve düzgün yürüyüşleri ile tanınmışlardı.
II. Bayezid döneminde Bafra’da 20.000 kısrağın bulunduğu bir hara olduğu da bilinmektedir fakat zamanla bu atlar yok olmuşlardır.1930’larda kuvvetli ve boylu at yetiştirmek için Matasyon’da (günümüzde Atakum) bir aygır deposu açılarak Fransa’dan biri safkan İngiliz, biri safkan Anglo-Arap ve biri de yarım kan Anglo-Norman olmak üzere 3 at ithal edilmiştir. 1931, 1932 ve 1933 yıllarında halkın damızlığa elverişli atlarıyla çiftleştirilerek istenilen nitelikte taylar elde edilmiştir.