İl Başkanım, değerli yönetimi; ilçe başkanlarım ve değerli yönetimleri, il kadın kolları başkanım ve değerli yönetimleri, ilçe kadın kolları başksnlarım ve değerli yönetimleri, umudumuz gençliğimizin il başkanı ve yönetimleri, ilçe gençlik kolları başkanlarım ve yönetimleri, meclis üyelerimiz, önceki dönem belediye başkanlarımız, önceki dönem meclis üyelerimiz, vefalı, cefakar partililerimiz, dostlarımız, sivil toplumumuzun değerli temsilcileri, gelinlerini yalnız bırakmayan KAVSİAD ve KADEF başkanları ve üyeleri, aday adayı dostlarım, basının değerli üyeleri, arkadaşlar, dostlar, baba dostları, komşular hoşgeldiniz sefalar getirdiniz.
Şimdi ben bugün burada, bu saati seçtim. Bugün 21 Mart. Gece ve gündüzün eş olduğu zaman. Tam da 12.00. Aslında gece ve gündüzün tam da eş olduğu zaman. Ben temsilde eşitliğe inanan biri olarak, bir holdingin tepesindeki kadın yöneticiden, mutfakta evladını doyuran anneye kadar toplumda herkesin eşit temsil hakkı olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla bugün hayatlarını şiddet nedeniyle kaybeden kadın mağdurların önünde ve aynı zamanda partimizin yükünü tabir yerindeyse omuzlarında taşıyan kadın arkadaşlarımın önünde saygıyla eğilerek bir kez daha sizi özellikle selamlıyorum. Ben birazdan size özgeçmişimden bahsedeceğim. Özgeçmişimi anlattığımda aslında neden bugün bu kürsüde olduğumu anlayacaksınız. 1981 yılında bugün siyasetin terminolojisinde bulvar üstü olarak tabir edilen Selahiye Mahallesi’nde doğdum. Bulvar üstü ne demek? -Belki burada siyasetle ilgilenmeyen dostlarım var- sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel olarak biraz daha çizginin ayrımının belirgin olduğu yer demek. Bugün o çizginin ayrımı belirgin şekilde birilerinin sefası, konforu nedeniyle belirginleştirildi ancak benim doğduğum dönemde Selahiye’de komşuluk ilişkileri, insanların dostane yaklaşımları hakimdi. Bugün insanlar birilerinin konforu ve rahatı uğruna muhtaç bırakıldılar. O dönemlerde böyle birşey yoktu. Ben İlkokulu orada okudum. 30 Ağustos İlkokulu’nda. Yanımdaki sınıf arkadaşımın kim olduğunun, babasının ne iş yaptığının hiçbir önemi yoktu. Eğitimde fırsat eşitliği vardı. Benimle birlikte o gün o sıralarda dirsek çürüten arkadaşlarımla birlikte aynı eğitimi alıyorduk. öğretmenlerimizin atanamama gibi bir sorunu yoktu. Kimi öğretmenimiz atanamadığı için bunalıma girip canına kıymıyordu. O vakit kırsalda öğretmenin ışığı vardı. Ne zamanki ampülü yaktılar, o ışığı söndürdüler. Taşımalı sistem diye bir şey dizayn edildi. Öğrenciler belki de denetimsiz sistemlerle şehirlere taşındılar. Sabah evladını öpücük kondurup okula gönderen anne, öğlen ölüsünü aldı. Sonra yine ortaokul ve liseyi Samsun’da okudum. O Vakit annem kamuda çalışırdı. Hıfsı Sıhha Enstitüsü’nde. O hıfsı sıhha’yı da kapattılar. Biz dünyanın küresel salgınla başbaşa kaldığı vakit kendi aşımızı üretemedik, geliştiremedik ve insanlarımızı pisi pisine kaybettik. Annemin arkadaşları emekli olurdu. Kolumuzun altına hediyemizi alırdık, emekli ikramiyesiyle aldıkları ev için hayırlı olsun demeye giderdik. Bugün insanların aldıkları o toplu paralarla ev alma hayallerini dahi ellerinden aldılar. İşte bu yüzden buradayım. Üniversiteye O bahsettiğimiz milli eğitimde fırsat eşitliğinden yararlanıp devlet okullarında okuyarak 1998 yılında İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ne, Çapa’ya girdim. Üniversite’deki hocalarım “baba hocalar” denen hocalardı. Kitaplarını okuduk. Hocalarımın cüppelerinde ilik yoktu çünkü devlet parti devleti olmamıştı. Siyasetin il başkanları nizamiyelerde karşılanmıyordu. Ben baba hocalardan ders aldım. Hocalarımın hiç biri birbirinin gelini, görümcesi, damadı, eltisi değildi. Hepsi liyakat sahibi insanlardı. Ünversitede okurken bir anketle karşılaşmıştım. Yurttaşa sorulmuş. “Türkiye’de en güvenilir kurumlar sizce hangileridir?” Cevap ÖSYM ve Kızılay’dı. Bugün ÖSYM’nin soruları servis ettiği, çocukların emek verip dirsek çürüttüğü bu düzende “Acaba ben de kazanabilecek miyim?” şüpheleri ve bir güvensizlikle karşı karşıyalar. İşte ben bu yüzden buradayım. Bizim ilkokulda öğretmenimizin verdiği sarı Kızılay zarfına anamızdan, babamızdan alıp iliştirdiğimiz miktarlar birilerinin üçüncü, beşinci maaşlarının devede kulağı olur mu diye endişemiz yoktu. İşte ben bu yüzden buradayım. İstanbul’da okuma hayallerim gerçekleşmişti ama bugün kimi gençlerin şehir dışında okuma hayalleri ellerinden alındı. Çünkü insanlar bırakın şehir dışında okumayı, evladını okutmayı; mevcut düzende hayatta kalma mücadelesi veriyor. İşte ben bu yüzden buradayım. Beş yılın sonunda Diş Hekimliği Fakültesi’nden mezun oldum. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nde Ortodonti Ana Bilim Dalı’nda 6 yıllık uzmanlık eğitimi alıp 2010 yılında Uzman Diş Hekimi olarak mezun oldum. Mezun olduktan sonra Türkiye Haritası’nı önüme aldım ve Ortodonti uzmanı olan yerleri işaretledim. “Ben hizmet etmek istiyorum gayesiyle Ordu iline klinik açmaya girişimci ruhumla karar verdim. Ordu’da açtığımı ilk muayenehanemde Ünye’den Eynesil’e kadar o bölgede hizmet veren tek Ortodonti Uzmanı hekimdim. Yıllarca o hizmeti verdikten sonra hayat şartları bizi bir takım şeylere zorlayınca kendi tabirimle yuvaya döndüm. Samsun ilinde İlkadım ilçesinde 56’lar mevkiinde şu anda kendi kliniğimde huzur içinde çalışıyorum. Kliniğimde dövülmedim. Sövülmedim. Öldürülmeye yeltenilmedim ama benim meslektaşlarım, kamuda ya da özel hastanelerde dövüldüler, sövüldüler, öldürülmeye yeltenildiler. Nerede görülmüş bir hekimin silah ruhsatı almaya çalıştığı? İşte ben bu yüzden buradayım. Okumuş, eğitilmiş elemanların “Beğenmiyorsanız gidin” deyip yurtdışıns gitmesine göz yumulmasına ses edilmediği için ben bugün buradayım. Ben mesleğin, meslektekilerin ve mesleğe yeni girenlerin gelişimi için kurulan sivil toplum kuruluşlarından Türk Diş Hekimleri Birliği’nin Kadın Diş Hekimleri Komisyonu’nda üyelik yaptım. İşte onların da kapısına kilit vurmak, üyelerinin tabir yerindeyse kafası ezilmek istendi. Gittim Ankara’da “Çok Ses Tek Yürek Beyaz Eylem” eylemlerine katıldım. İşte ben bu yüzden buradayım. Ticaret ve Sanayi Odası’nda Kadın Girişimcilik Kurulu’nda üyelik yaptım. Zaman zaman ilimizdeki sanayicileri, ticaret erbablarını ziyaret ettim. O ziyaretlerde görüyorum ki; sanayici ve üretime katkısı olan, istihdam yaratan insanlar kendilerini güvende hissetmiyor. Kendini güvende hissetmeyen insan yatırım yapmaz. O sebeple de işsizlik bu boyutta. İşte ben bu yüzden buradayım. Ben armasında Atatürk olan ve çok kısa bir süre sonra Süper Lig’i o armayla şereflendireceğine inandığım Samsunspor Kulübü Derneği’nde de Halkla İlişkiler’den sorumlu yöneticiyim. Başkanım bu görevi bana verirken söylediği sözü hiç unutmuyorum. “Halka uğraşmayı seviyorsun. Halkla ilişkiler senden sorulur” deyip bu görevi bana tevdi etmişti. Ve tez zamanda biz inşallah kuruluşun ve kurtuluşun şehrinin Atatürklü armasını cumhuriyetimizin 100. yılında Süper Lig’i şereflendirmek suretiyle oraya çıkaracağız. Dört kuşaktır, yüz yıldır denizcilik sektöründe faaliyet gösteren şirkette ve hayat şartlarının da bizi zorlaması sonucu babacığımın oturduğu koltukta oturuyorum şimdi. Ben orada ne yapıyorum? Üç yanı denizlerle çevrili, müstakil bir denizcilik bakanlığı olmayan, kilometrekarelerce verimli toprakları olmasına rağmen tarım arazileri inşaata peşkeş çekilen bir düzende Rusya’dan gelen buğdayın, soyanın, Ukrayna’dan gelen tahıl ürünlerini getiren gemilerin acenteliğini yapıyorum. Bu ne yaman çelişki dostlarım? Böyle bir tarım ülkesinde bu kötü niyetli politikaları ben anlayamıyorum. İşte ben yüzden buradayım. Buraya kadar Vatandaş Melis’i dinlediniz. Ama bir de Samsunlu Melis var. Samsun’da hiç mi sorun yok. Sosyo Ekonomik Gelişmişlik Endeksi’nde benim çocukluğumda 9. sırada olan Samsun’un bugün 31. sıraya gerilemesinin hesabını sormak için bugün buradayım. Samsun’daki bu ekonomik bozulmanın sosyal ve psikolojik anlamdaki olumsuz etkilerinden kaynaklanan suç oranlarındaki ve uyuşturucu kullanımındaki korkutucu artışın neden bu boyutlara taşındığını sormak için bügün buradayım. Göç İdaresi’nin verilerine göre; inin 19 Mayıs Mahallesi’ne küçük bir Şam olmuş orası. Küçük bir getto olmuş. Bu şehirdeki Suriyeli sığınmacı sayısının Karadeniz Bölgesi’ndeki Sinop, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize ve Artvin’in toplamından büyük. Ben bunun hesabını sormak için buradayım. Ama şu unutulmasın. Ben bir hekimim. Benim ettiğim bir yemin var. Ben insanlara eşit mesafede dururum. Benim için insanların dili, dini, ırkı, ne konuştuğui ne giydiği hiç bir önem arzetmez ama bu sığınmacı politikasını doğru bulmadığım için buradayım. Şehrin kent kültürünün bilinçli olarak öldürülüp, Samsun’un nasıl bir yap-boz tahtasına dönüştürülmesinin hesabını sormak için ben bugün buradayım. Verimli ovalarımızın, meralarımızın imara açılmasının hesabını sormak için buradayım. Turizm kenti, turizm kenti deyip şehrin değerlerinin tanıtımının neden yapılamadığını sorgulamak için buradayım. Ben küçüktüm Tekkeköy’de bir tersane açılacaktı. Tekkeköy’de açıldı. Niye oraya kum bastı? Milyonlar oraya niye gömüldü? İşte bunun hesabını sormak için buradayım. Kuzey Anadolu fay Hattı’na yakınız. Bir deprem yaşadık. Binlerimizi, onbinlerimizi kaybettik. Biz bu hatta yakınken zeminimizin ve yapı stoklarımızın güvenilirliğinin tespitini sağlıklı bir şekilde yapabilmek için ben bugün buradayım. Bunun anahtarı ise iktidara gelmek. Millet ittifakı olarak güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmemiz ise ülkenin birikmiş binlerce probleminin olduğu gibi Samsunumuzun da sorunlarının çözümünün garantisi olacak. Daha güçlü bir meclis demek, daha güçlü temsil demek. Bu ne demek biliyor musunuz sevgili arkadaşlar? Bu artık hak ettiğini alan, haklarının çok daha iyi savunulduğu daha güçlü, daha huzurlu, daha müreffeh bir Samsun demek. 21 yılda gelinen bu noktada bu gidişata dur demek, bu yaratılan tahribata, kokuşmuşluğa son vermek gasp edilen hakları sahiplerine geri vermek, çocuklar yatağa aç girmemesi için; Terminal dönemde kanser hastalığının son döneminde “Anneciğim anneciğim” diye inleyen Yusuf’u annesine kavuşturabilmek için; Emekliler sürünmesin, kadınlar öldürülmesin, işçiler, madenciler yerlerde tekmelenmesin, esnaf batağa girmesin, göçükte donmayalım, selde sürüklenmeyelim, boğulmayalım diye buradayım ben. Bu duygu ve düşüncelerle, bu umutları yeşertmek adına, 13. Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun da ifade ettiği gibi asıl adayın aslında yıllarca haksızlığa uğramış ama artık gülmek, mutlu ve huzurlu olmak, geleceğine umutla bakmak isteyen hemşehrilerimiz olduğunu; bizlerin ise sadece onları temsilen bu mücadeleyi sırtlanmak için burada bulunduğumuz gerçeğini hiç bir zaman unutmayacağıma ve her bir hemşehrimin hak ve hukukunu korumak, onları daha mutlu bireyler haline getirebilmek, yaşadıkları şehrin, Samsunumuzun hak ettiği yerlere gelebilmesi için çok çalışacağıma söz vererek 14 Mayıs’ta gerçekleştirilecek olan genel seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi’nden 28. Dönem Samsun milletvekili aday adaylığımı huzurlarınızda duyuruyorum. Sevgili dostlarım; bana babamdan emanet iki tane değer var. İkisinin de ne mutlu ki renkleri al bayrağımız gibi kırmızı-beyaz. Biz birini şampiyon yapacağız. Birini de iktidar!!!