Fransız tarihçisi Larcher, I. Dünya Harbi’ni Türkler için beş safha olarak belirtmiştir. Ocak 1916-Ekim 1916 bu safhaların üçüncüsüdür. Bu üçüncü safhayı: “Türk kuvvetlerinin en yüksek hadde varışı ve sonra azalarak zamanla kayboluşu” şeklinde ifade eder.*
“At sırtında, 1916” başlıklı birinci yazımıza kaldığımız yerden devam edelim…
2. Ordu Komutanı Ahmet İzzet Paşa ve İsmet Bey 16. Kolordu Karargâhı’nı ziyaret ederler. Mustafa Kemal Paşa’dan istenen, otomobille Diyarbakır’dan Mardin’e gitmesi ve yollar hakkında inceleme yapmasıdır. Tarih, 1 Haziran 1916’dır. Mustafa Kemal Paşa ertesi gün bu görevi yerine getirir ve gece yarısı tekrar Diyarbakır’a döner.
Mustafa Kemal Paşa, Doğu Cephesi’ndeki 16. Kolordu’nun kumandasını ele aldığında; “O zaman, bu bölgeler ne demir ne de karayollarıyla iç bölgelere ve diğer merkezlere bağlıydı. Uzak mesafeler gerisindeki Akdeniz limanları kapalıydı. İstanbul ise, doğu bölgesine, dünyanın öbür ucu kadar uzaktı.” der Aydemir.*
Yüz yıl geçmiştir ama Doğu bölgelerimiz, ulaşım anlamında değilse de “zihniyet” olarak İstanbul’a hâlâ uzaktır, değil mi? Coğrafya kaderdir dense de, gerçekten kader midir?1938’den sonra, devleti yönetmiş, seçilerek göreve gelmiş hükümetlerin/yöneticilerin bu “kader” de hiç mi payları yoktur? O hükümetleri göreve getiren yönetilenlerin hiç mi sorumluluğu yoktur? Üç tarafı denizlerle çevrili, yer altı ayrı zengin, yer üstü ayrı zengin bu cennet vatanın dört bir ucu ne zaman bir araya gelecektir? Yelkenin bir ucu hep suda mı kalacaktır?
Devam edelim… Cepheye gidecek alaya gerekli talimatları veren Mustafa Kemal Paşa, Kurmay Başkanı İzzettin (Çalışlar) Bey’le Diyarbakır-Mardin yolunda ve bağlarda tekrar bir gezinti yapar. 9 Haziran’da RuslarÇapakçur (Bingöl) cephesindeki mevzilerimize taarruz eder.
Bir hafta sonra Mustafa Kemal Paşa’nın komuta ettiği 16. Kolordu Karargâhı Diyarbakır’dan Silvan’a nakleder. 21 Haziran’da Silvan’da yine at sırtında kasabanın etrafını dolaşacaklardır.
Temmuz başında, Çapakçur’dan gelen 13. Alay 3. Tabur’u denetleyen Mustafa Kemal Paşa, subay ve erlere hizmet ve fedakârlıkları için teşekkür eder. Ardından Muş cephesi ve Kozmo dağında denetlemelerini yapar. Muş cephesi Nuri Bey’in (Conker), Kozmo dağı ise Galip Bey’in (Türker) komutası altında bulunmaktadır.
Temmuz ortalarına gelinmiştir. Ruslar, Muş cephesine taarruza geçer. Muş ovası manevra için uygundur. “… 8. Tümen’e yüklenen Ruslar bu tümeni Kulp Boğazı’na çekilmek zorunda bırakırlar.”** İki gün süren yoğun Rus taarruzu kuvvetlerimizin ağır kayıp vermesine neden olsa da düşman, karşı taarruz ile durdurulur.
Çarpışmalar sürerken, Mustafa Kemal Paşa, sınıf arkadaşı Ali Fuat Cebesoy’un yardımına koşacaktır. 4. Tümen Komutanı Ali Fuat Bey, Çapakçur Boğazı’nı savunmaktadır ancak üstün Rus kuvvetlerinin taarruzu karşısında tümenin önemli bir kısmını kaybetmiştir. O sırada Mustafa Kemal Paşa, 8. Tümen’i de yanına alarak, şiddetle taarruza geçer ve Boğaz’ın savunması başarılı bir şekilde gerçekleşir. Daha sonra o tepelerde bir akşam üstü buluştuklarında şöyle der Mustafa Kemal Paşa: “İkinci Ordu Komutanı’nın, seni iki piyade alayı ile ihtiyatsız olarak yalnız bırakmış olmakla, Boğaz’ın stratejik değerini takdir edemediğini gördüm. Yardım için Ordu Komutanı’na teklif ettim ve onun emrini beklemeden derhal harekete geçtim. Tanrıya şükürler olsun, seni kurtardım…” **
17 Temmuz’da Mustafa Kemal Paşa, 2. Ordu Komutanı Ahmet İzzet Paşa’ya şu telgrafı geçer:
“… Düşman üstün kuvvetlerle taarruz etmiştir… Tümen kaybı yaklaşık olarak 1/3’ten az değildir… Düşmanın eski mevzilere atılmasını bu kuvvetle sağlamanın mümkün olmadığı kanısındayım.”
Mustafa Kemal Paşa bir hafta sonra Muş cephesinden Silvan’a döner. Ahmet İzzet Paşa ve Kurmay Başkanı Albay İsmet Bey (İnönü) de Silvan’a gelirler; ordunun ilerideki harekâtı hakkında görüşürler. Bu arada, Mustafa Kemal Paşa’ya, özellikle Çanakkale muharebelerindeki üstün başarısı nedeniyle Avusturya-Macaristan Hükümeti’nce “Üçüncü Rütbe’den Muharebe Liyakat Madalyası” verilecektir.
Mustafa Kemal Paşa, askeri ile kurduğu iletişim ve onlarda yarattığı güven ile“bunalımlı durumların içinden yıldırım hızıyla çıkma yeteneği”** ne sahiptir. Muş alınmadan önce Şin-Kulp Boğazımuharebeleri sırasında yaşanan bir olay buna örnektir.
Piyade gücü ve top sayısı açısından üstün olan Ruslar; Kozmo dağı mevzilerini tutmakta, “Şin-Kulp boğazlarının kilidi derecesinde önemli bulunan Anduk dağını”** da ele geçirme peşindedirler. Muharebeler boğaz boğaza üç gün üç gece sürer. 23. Alay ateş baskınına ve süngü hücumuna uğrar. Bu ani hücumla Alay Karargâhı, kumandanları dahil şehit düşmüştür. Mustafa Kemal Paşa, “Şin boğazının girişinde daha önceden hazırlanmış olan Tarkuş Hattı’nın tutulmasını emreder.” ** Tarkuş hattına ulaşan her nefer sipere girince ateş etmeye başlamaktadır.
Yaveri Cevat Abbas anılarında şöyle anlatır: Mustafa Kemal Paşa bu siperlerden birinin üzerinde oturmuş çevreyi gözlerken, sarışın, uzunca boylu bir erin homurdanmayı andıran sesi duyulur. Gözlerini, kendisiyle aynı kıyafeti giymiş olan Mustafa Kemal Paşa’ya diker ve “Üç gün üç gece dikine dikine süngü salladım, beni buraya niçin çektiler?” der. Devamının nasıl geleceği konusunda huzursuz olan Cevat Abbas hareket etmek istese de Mustafa Kemal Paşa’nın çelik iradeli bakışı ile durur.
Mustafa Kemal Paşa, er ile manga arkadaşı gibi konuşur. Hayatı, ailesi hakkında bilgiler alır, muharebeler hakkında ayrıntılı bilgi verir. Er İsmail sakinleşmiştir. Can kulağı ile dinlediği bu tanımadığı askerin, “Beş on gün sonra size Muş’u zaptettireceğim” demesi üzerine izin isteyerek sorar: “Zatınız Mustafa Kemal Paşa mısınız?” Evet yanıtını alan er İsmail; “Paşam, mademki sen buradasın… Başımızdasın… Öyleyse mesele yok!” diyerek arkadaşlarının arasına karışır.**
Ağustos 1916… Mustafa Kemal Paşa komutasındaki kuvvetler Bitlis ve Muş yönünde taarruza geçerler. Çarpışmalar şiddetlenir. 7 Ağustos’ta Muş, 8 Ağustos günü de Bitlis Rus işgalinden kurtarılır. Ahmet İzzet Paşa’nın telgrafı gecikmez: “Komutanız altındaki askerlerimizi iyi koruyarak gerekli zamanda gösterdiğiniz dahiyane kudret ve cesaretle yaptığınız kahramanca hizmetten dolayı size tebrik ve teşekkürlerimi bildiririm.” Bir tebrik telgrafı da Başkomutan Vekili Enver Paşa’dan gelecektir.
Ardından Tatvan düşman işgalinden kurtarılır ve düşman Ahlat yönünde geri çekilmeye mecbur edilir. Ancak Ruslar ileri harekete geçerler. Bunun üzerine 2. Ordu Komutanlığı’ndan gece yürüyüşü ile cepheye hareket edilmesi emri gelir. Mustafa Kemal Paşa da Silvan’dan cepheye hareket eder; o cephede Eylül ortalarına kadar kalacak ve Çapakçur muharebelerini idare edecektir.
Ruslar, beş misli bir kuvvetle taarruza geçer. Kuvvetlerimiz asıl mevzilerine çekilmek zorunda kalır. Ruslar Bitlis ve Muş bölgelerine yeniden taarruz ederler. Mustafa Kemal Paşa Taşlıtepe’ye çıkarak incelemeler yapar. Gerekli savunmayı yapamayan 7. Tümen ve 20. Alay Komutanları değiştirilir. Karşı taarruza geçen 2. Ordu’nun üç kolordusu Rus birliklerini geriletir. Düşman Buğlan Gediğiyönünde çekilir. Cevat Abbas Gürer’in notlarına göre, Buğlan Gediği (Bingöl) muharebelerine yetişmek isteyen Mustafa Kemal, “otuz altı saat hayvandan inmeden cebri yürüyüş yapmış ve ayağının tozu ile gayet kritik bir vaziyete girmiş olan muharebe cephesinin emir ve kumandasını eline almıştır.”*** 16. Kolordu’nun taarruzları sürer. Faik Paşa’nın şehit düşmesi üzerine, 2. Kolordu Komutanı Vekilliğine Albay İsmet Bey atanır.
Ağustos’un son günü Rusların yeniden taarruzu üzerine Mustafa Kemal Paşa, 2. Ordu Komutanlığı’na şu raporu geçer: “… Masalla deresi batısında asıl mevziin son nefese kadar savunulacağı!”
Vatan toprağını son nefese kadar savunmak, Mustafa Kemal Paşa’nın olmazsa olmazı, kutsalıdır. Örneğin Muş, 25 Ağustos’ta tekrar Rusların eline geçecek, işgal 30 Nisan 1917’ye kadar sürecek ve Mustafa Kemal Paşa’nın 2. Ordu Komutanlığı sırasında ikinci kez kurtarılacaktır.
Devam edecek…
Canan Murtezaoğlu